Kaya Türkmen
Yağ satarım, bal satarım, laiklik öldü, din satarım
22 Ağustos 2025 tarihli gazeteler, Manisa’da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 4-6 yaş grubuna yönelik tam gün din temelli eğitim veren bir kreş açıldığını duyurdular.
Kreşte çocuklara günde üç öğün de yemek verilecekmiş.
4-6 yaş Kur’an kurslarını okul öncesi zorunlu eğitimden saydırmak için yıllardır uğraş veren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, bu amacını kursları Milli Eğitim Bakanlığı onaylı kreşlere dönüştürmek suretiyle gerçekleştirmeyi hedeflediği anlaşılıyor.
Becerebilirse, bugün sayıları 6 binin üzerinde olan 4-6 yaş Kur’an kurslarının bir sabah uyandığımızda geçerli ve muteber zorunlu okul öncesi eğitim kurumlarına dönüştüğünü görebiliriz.
Kreş modelinde çocuklara 3 öğün yemek verilecek. Eğitimde beslenme hakkının, hem sağlık hem eğitim başarısı açısından kritik bir sorun olmaya devam ettiği ve okullarda en az bir öğün yemek çıkarılması için sürdürülen birçok girişim ve kampanyanın sonuçsuz kaldığı, CHP’nin bu amaçla TBMM’nde sunduğu önergenin, “AKP ve MHP oylarıyla” reddedildiği ülkemizde Diyanet kreşlerinde üç öğün verilecek olması, siyasal iktidarın önceliğini ele veriyor.
Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu kurucu üyelerinden gazeteci, yazar ve çocuk hakları uzmanı Dr. Menekşe Tokyay’ın geçtiğimiz hafta İletişim Yayınlarından çıkan “Karnım Zil Çalıyor: Bir Hak Olarak Ücretsiz Okul Yemeği” adlı kitabını bu vesileyle duyurmak isterim.
Din temelli kreş uygulaması, başta laiklik olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin taşıyıcı ilkelerine, Anayasa’ya ve kanunlara aykırı olmanın yanında, pedagojik açıdan da bir cinayet.
Okul öncesi dönem, özellikle 4-6 yaş aralığı, çocuk gelişiminin en kritik evresi. Eğitim bilimciler, bu dönemde çocuğun oyun, merak, sosyal etkileşim ve keşif üzerinden öğrenmesinin önemine işaret ediyorlar.
Uzmanlara göre, o çağda çocuklar, somut düşünür, soyut kavramları (günah, sevap, cennet, cehennem) anlamakta güçlük çeker. Henüz neden-sonuç ilişkilerini bile tam kavrayamayan bir çocuğun zihnine ağır dini dogmalar yerleştirmek, yani “körpe beyinleri hurafeyle doldurmak” doğru değildir. Bunlar çocuğun dünyayı keşfetme ve eleştirel düşünme becerilerini köreltir.
“Ahiret”, “günah”, “cehennem” gibi kavramların o yaşta çocuğa aktarılması, çocuğu korku, kaygı, suçluluk duygusuyla baş başa bırakmaktır. O yaşta duygularını bile tam tanımlayamayan bir çocuğa, “sonsuz azap” fikri aşılamak, hiçbir pedagojik yaklaşıma uymadığı gibi vicdanla, insaf duygusuyla da bağdaşmaz.
Çocuğun henüz kendi benliğini keşfetme ve özgüven geliştirme aşamasında olması gerekirken, sürekli bir “doğru-yanlış” dayatmasına maruz kalması, bağımsız kişilik gelişimini sekteye uğratır.
O yaşta bir çocuk, gününün büyük kısmını serbest oyunla geçirmeli, doğayı, nesneleri, ilişkileri deneyimlemelidir. Oyun, çocuğun dili ve düşünme biçimidir. Dini temelli kreş modelinde ise kaçınılmaz olarak, oyun odaklı değil, dayatıcı, ezberci ve otoriter bir yapı öne çıkar.
Eğitim bilimlerinin temel ilkesi, çocuğun kişiliğine şekil vermeye değil, potansiyelini açığa çıkarmaya yöneliktir. Bu nedenledir ki, devletin görevi çocuklara dogmatik kalıplar değil, bilimsel, özgürlükçü ve evrensel değerler ışığında bir eğitim ortamı sunmaktır.
Oysa görünen o ki, ortada pedagojik bir programdan ziyade, hedefi, soran, sorgulayan bireyler değil, geleceğin itaatkâr seçmenlerini yaratmak olan siyasi bir tasarım var.
İmam hatipler, seçmeli din dersleri ve zorunlu ritüellerle örülen hat, okul öncesine kadar indirildi. Dört yaşındaki çocuğun merakı “Niçin?” diye sorar. Verilen yanıt “Çünkü günah” olunca, sorunun kendisi bile ayıp, günah, tehlikeli sayılır. Sorma, sorgulama yaşındaki çocuk, sorduğuna soracağına pişman edilmemelidir.
Manisa’da açılan din temelli kreş, Cumhuriyet’in eğitim anlayışını dönüştürme sürecinin yeni bir adımı olduğu kadar, çocuk gelişimi açısından da bilimsel verilere aykırı bir uygulama.
Oyun çağındaki çocukların bahçesinde oynanan bu oyun, Cumhuriyet’in geleceğini berhava etmeyi amaçlayan karanlık bir oyun.