
Kaya Türkmen
Yargının halleri
Yargıya güven duyulabilmesinin ilk şartı, tarafsız ve bağımsız olmasıdır. Diğer bir şart da tutarlılığı ve öngörülebilirliği. Bugün Türk yargısına güvenin yerlerde sürünmesinin nedeni bu iki koşulu da yerine getirmemesi ve hukuku adamına göre işletmesidir.
Yüzlerce örnek sayılabilir.
Gazeteci Nevşin Mengü PYD liderlerinden Salih Müslim’le röportaj yaptı diye 1 yıl 3 ay hapis cezası alırken Mengü’den iki buçuk ay sonra yandaş Türkiye gazetesinde aynı Müslim’le yapılan röportaj hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, sözün muhatabının zamanın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olduğunu yüzlerce kez açıklamış olmasına rağmen YSK üyelerine “ahmak” dediği iddiasıyla 2 yıl 7 ay hapis ve siyasi yasak cezası aldı.
Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2015 seçimleri sonrası Devlet Bahçeli’nin siyasetini eleştirirken “Bu nasıl bir ahmaklıktır?" demiş, 2020 yılında Davutoğlu ve Babacan için “Bizimle beraber yol yürüyüp sonra ‘Biz bunu niye yaptık’ diyenlere ne derler? Ahmak derler” buyurmuş, 2022’de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu için “Ahmakça konuşuyor” sözlerini söylemişti. Cumhurbaşkanının siyasi rakipleri ve muhalefete yönelik lügatinin ahmak sözüyle sınırlı olmadığı da hepimizin malûmu.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 10 yıl önce attığı ve Gezi olaylarında polisin kullandığı ve ölümlere yol açan orantısız güç konusunda “Devlet katil değil, seri katil”, 2015 Tahir Elçi suikastı ile ilgili olarak “Tahir Elçi’yi devlet öldürdü” ifadelerini kullandığı tweetleri nedeniyle “devleti aşağılamak” suçlamasıyla 4 yıl 11 ay hapis cezası ve siyasi yasak alırken, “Bu devlet zalim bir devlettir”, “Devletin Kürtlere yaptığı zulüm, PKK’yı doğuran sebeplerden biridir”, “Derin devlet, JİTEM ve kontrgerilla, halkına zulmeden yapılardır” diyen Mehmet Metiner veya “Bu devlet, derin yapılarıyla kirli işlere bulaşmıştır”, “FETÖ’nün siyasi ayağı hâlâ iktidarın içinde korunuyor”, “AKP içindeki bazı unsurlar, yargıyı kendi hesaplaşmaları için kullanıyor” sözlerinin sahibi Şamil Tayyar gibi isimler yargının oltasına takılmadı.
TELE1 Genel Yayın Yönetmeni ve gazeteci Merdan Yanardağ bir televizyon programında PKK lideri Abdullah Öcalan’ın hapishane koşulları ile ilgili konuşurken “Abdullah Öcalan’a tecrit uygulanması aslında hukuka aykırı. Öcalan dışarıyla görüştürüldüğünde devlet açısından daha avantajlı bir hale gelebilir”, “Aslında Öcalan serbest bırakılsa kendi kendini bitiren bir adamdır” şeklindeki ifadeleri nedeniyle terör örgütü propagandası yapmakla suçlandı.
Öcalan ile görüşülmesi gerektiğini savunan ve “Öcalan, çözüm sürecinde önemli bir aktördü ve ona verilen sözler yerine getirilmelidir”, “Öcalan’la yeniden iletişim kurulmalı” diyen yandaş gazeteci Rasim Ozan Kütahyalı hakkında ise herhangi bir hukuki işlem yapılmadı.
Atatürk’ün hatırasına hakaret eden Fesli Kadir gibi kendini bilmezler korunurken, Cumhurbaşkanına hakaret edenler için çok sert cezalar uygulanması, yargının ideolojik yönelimlere göre hareket ettiğini gösterdi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) hakkında bin bir türlü mesnetsiz iddiayla her gün yeni bir yolsuzluk soruşturması açılırken AKP’li nice belediyenin (Konya, Gaziantep vs.) usulsüz ihaleleri belgelerle ortaya çıkmasına rağmen hukuki bir adım atılmadı.
Vaktiyle olmayan diplomayı geçerli sayan yargının (YSK), bugün olan diplomayı iptal ettirmeye çalışması (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı) da çifte standardın en son ve güzel örneği.
İmamoğlu’nun Girne Amerikan Üniversitesinden İstanbul Üniversitesine yaptığı ve hukukçuların o gün geçerli mevzuata uygun olduğunu söyledikleri yatay geçişin muhataralı olduğu iddia edilerek diplomanın iptali isteniyor. Anayasa Mahkemesi 2 yıl önce benzer bir yatay geçiş yapan bir öğrenciyle ilgili davada verdiği kararda “Sadece öğrenci sorumlu tutulamaz, idare de sorumlu. İptal davası süresinde açılmamış’’ diyerek hak ihlali kararı vermiş ve diplomanın öğrenciye iadesine hükmetmişti.
Ne Anayasa ne Anayasa Mahkemesi dinleyen mevcut rejimimiz bu kararı emsal kabul eder mi göreceğiz.
Umudumuz verilecek kararın adalete güven duygumuzu bir nebze olsun güçlendirmesi.