Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Zeytin ağacının bitmeyen çilesi

BENCE; zeytin ağacı anayasal korumaya alınmalıdır.

Maden işletmeciliğini desteklemek için zeytin ağaçlarının yerlerinden sökülerek başka yere taşınması için yeniden yasa çıkarılmak isteniyor.

Zeytin ağacı, Akdeniz’in yoldaşıdır; tuzlu ve nemli esintinin ulaştığı her yamacında, her vadisinde Akdeniz kadar yaşlı, sabırlı ve hüzünlü bir bekçidir. Anadolu topraklarının kimliğidir.

Zeytin ağacı, insanoğlunun medeniyet yolculuğunda yol arkadaşıdır, tüm güzelliklere sembol olmuş; tüm inançlarda övülmüş ve korunmuştur.

Cumhuriyet yönetimi 26.12.1939 tarihinde kabul edilen 3573 sayılı kanunla zeytin ağacını koruma altına almıştır. Kanunun 20. maddesinde 28/2/1995 tarihinde yapılan değişikle “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” hükmü getirilmiştir. En son 23. dönemde, 20. maddeye “Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez” kesin hükümleri ilave edilmiştir. Aslında zeytin ağacı için ormanlar gibi anayasal koruma konulmalıdır.

Şimdi bu maddeler değiştirilmek istenmektedir!

DOĞAYLA İNATLAŞMAYIN!

İnatlaşırsanız; doğa kendisinden alınanı misli ile geri alır.

Siyaset, acı sonuçları birçok defa yaşanmış bu gerçeği, doğal afet olarak tanımlamakta ve sorumluluktan kaçınmaktadır.

Geçen haftalarda komisyonda kabul edilen bir yasa ile zeytinlikler, ormanlar, korunan alanlar, sulak alanlar, yaban hayatı geliştirme sahaları gibi önemli doğal zenginliklerin maden işletmesine açılması kolaylaştırılmaktadır.

Toprağın altındaki zenginliklerin ekonomiye kazandırılması teşvik edilmelidir; bu konuda özellikle bürokrasiyi azaltacak tedbirler alınmalı, her türlü yasal düzenleme yapılmalı, eyvallah...

Aslında buna da itirazım var; yeraltındaki her türlü madeni çıkartmak için toprağın üstündeki her türlü yaşamı; bitki, hayvan ve insan varlığını yok etmek asla rasyonel değildir; petrol zengini komşu ülkelerin halklarının sefaletini ve devletlerinin yaşadığı zilleti birlikte seyrediyoruz.

Vahşi madenciliğin sonuçlarını özellikle turizm bölgelerinde taş ocağı ve açık mermer işletmeciliğinin korkunç manzaralarında bir utanç abidesi olarak seyrediyoruz.

Maden işletmeleri nedeniyle boşalan güzelim dağ köylerine, köylü ürünlerine, yayık tereyağına, obrukta demlenmiş deri peynirine, pınar çalısı ve kekik otu ile beslenmiş keçilerin etinden pişirilen saç kavurmasına, külbastıların, pirzolaların kokusuna artık hasretiz.

Ormancılık yaptığım o güzelim Toros dağları, ormanları, köyleri, yiğit insanları, hayvanları ile çok güzeldi; tertemiz havasıyla, suyu ile hayat kaynağıydı; şimdilerde birçok yerde dev iş makinalarının işgalinde, toz duman içinde can çekişiyor...

Madenleri işleteceğiz diye özellikle tarım alanlarının ve mera sahalarının boşaltılması sonucunda tarım ve hayvancılıkla geçinen, üretim yapan köylülerin/çiftçilerin şehirlere zorunlu göçü çok yönlü sorunlara sebep olacaktır, olmaktadır!

Maden sahaları ve bu işletmelere ulaşan yolların oluşturduğu çevre kirliliği tarım alanlarını özellikle de meyve bahçelerini çok olumsuz etkilemektedir. Toz toprak altında insan yaşamı olumsuz etkilenmiş ve çiftçilik yapılamaz boyutlara ulaşmıştır. Köyler boşalmış; şehirlerin kenar mahallelerinde çiftçilikten başka mesleği olmayan işsiz yığınlar sosyal yaşamın dengesini bozmuştur.

Köyden şehre düzensiz ve kontrol dışı göçün birçok sebebi vardır. Ancak özellikle 6/12/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6360 sayılı Büyükşehir Yasası gereği köyler mahalleye dönüştürülmüş ve şehirlerde uygulanan yasalar bu köylere de uygulanmaya başlanmıştır. Böylece artık bu köyler yaşanamaz hale gelmiş; insanımız zorunlu olarak şehirlere göçmeye ekmeklerini tarım dışı başka işlerde aramaya başlamışlardır. Bu uygulamadan ülke nüfusunun üçte ikisi etkilenmiştir.

İç göç, ülkelerin dönüştürülmesine zemin hazırlayan çok etkili bir olgudur. Köklerinden koparılmış, yoksullaştırılmış insanlar/topluluklar her türlü dış provokasyona açıktır; Arap Baharı böyle bir olaydır.

Sağduyunun hakim olacağını ümit etmekteyim; Doğaya saygı göstermek akıllılıktır.

Aslı olan toprağın altı değil üstüdür; yaşamın kaynağı toprağın üstüdür. Bunun için toprağı var eden, koruyan ve yaşam alanı olarak vaçgeçilmez kılan ormanların, sulak alanların, tarım alanlarının ve özellikle de zeytinliklerin yok edilmesine yol açacak bu yasal düzenleme, ümit ederim ki daha önceki teşebbüste olduğu gibi akim kalır, yasa teklifi geri çekilir veya madencilik mevzuatında bürokrasiyi azaltacak başkaca tedbirler geliştirilir.

Yaşamdan koparılan toprak vatan olmaktan hızla uzaklaşır!

Zeytin ağacı bu toprakları vatan yapan en değerli varlığımızdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi