Yağız Kutay
Faizle arz arasında kalan ekonomi
Eski bakan, şimdiki AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi’nin “artık enflasyon talep fazlasından değil, arz eksikliğinden kaynaklanıyor” açıklaması ekonomide çok sesliliğin sembolü. Zeybekçi, çözüm olarak faiz indirimiyle üretimi canlandırmayı savunuyor. Klasik bir “reel sektör nefes alsın” argümanı. Aynı haftada Merkez Bankası Başkanı Karahan “gerekirse ek sıkılaşma”dan söz ediyor. E hani ekonomi yönetiminde fikir birliği?
Yanlış Teşhis, Yanlış Tedavi
Arz eksikliğini gidermek için faiz düşürmek kulağa hoş geliyor. Çünkü kâğıt üstünde üreticiye destek gibi duruyor. Ama pratikte durum karmaşık. Türkiye’de arz eksikliğinin sebebi faiz değil; belirsizlik. Kurun doğal konumunda olmasına izin verilmemesi, sürekli değişen vergi rejimi, öngörülemeyen kamu harcamaları ve sık sık revize edilen politika sinyalleri… Üretici artık geleceği değil, yarını bile öngöremiyor. Faiz indirimi vatandaşa yaptırılan fedakarlığı çöpe atmaktır maalesef. Henüz enflasyon düşme eğiliminde değil. Daha aylık bazda arttı Eylül ayında…
Bir Uçta Merkez Bankası
Diğer uçta ise Fatih Karahan var. O da para politikasını sıkı tutmakta kararlı. “Dezenflasyon süreci kararlılıkla devam edecek, sapma olursa ek sıkılaşma gelir” diyor. Ancak bu yaklaşımın eksik tarafı, reel sektöre iletişim kuramamak. Yani doğru politikayı yanlış dille anlatmak. Daha önce diğer başkan yardımcıları iletişim konusunda yıpranmıştı. Başkan Karahan’ın özellikle altınla ilgili yaptığı çıkış da aynı şekilde hedef tahtası haline geldi.
Para politikasının görevi sadece faiz belirlemek değildir; aynı zamanda güven inşa etmektir. Eğer reel sektör bu dili anlamazsa, para politikası soyut bir matematik alıştırmasına döner. Şu anda yaşanan da tam olarak bu: Zeybekçi ekonomiye “nefes aldırmak” istiyor, Karahan “hiperventilasyondan” korkuyor.
Maliye–Para Uyumsuzluğu
Şimşek, göreve geldiğinden beri tasarruf vurgusu yapıyor; 2025 bütçesi de bu söylemle kuruldu. Fiiliyatta ise nakit akışı harcamayı büyütüyor.
İdari giderler (Temmuz 2024-Temmuz 2025)
Sadece bir ayın kalemleri bile tabloyu gösteriyor: TOPLAM 14,0 → 18,1 mlr TL (+%29).
- Taşıt giderleri 1.735 → 3.718 mn TL (+%114)
- bunun içinde taşıt 633 → 2.387 mn TL (+%277)
- Haberleşme 1.826 → 3.033 mn TL (+%66)
- Lojman–sosyal tesis 287 → 630 mn TL (+%120)
- Temsil–tanıtım–organizasyon 235 → 179 mn TL (−%24)
Bütçe gaza basarken MB frene basıyor. Beklenti kanalı kırılıyor; dezenflasyonun maliyeti artıyor. Devlet tasarruf etmezse, para politikası tek başına enflasyonu kalıcı düşüremez.
Bir ülkede ekonomi yönetimi farklı mesajlar veriyorsa, enflasyon kadar tehlikeli olan beklenti karmaşası başlar. Yatırımcı kimin sözüne inanacağını bilemez. Kredi faiziyle döviz kuru, maliye politikasıyla para politikası zıt yönlere çekilir. Bütçe, fiyat istikrarının arkasında durmazsa, Merkez Bankası yalnız kalır. Ve sonuçta ne enflasyon düşer, ne üretim artar.
Zeybekçi’nin “rahatlama” çağrısı politik olarak anlaşılır, ama ekonomik olarak erken doğum gibidir. Niyet iyi olabilir, fakat sonuç sancılı olur. Çünkü faiz indirimi, üretimi değil döviz talebini artırır. Rahatlayacak olan sanayici değil, döviz büfesi olur.
Ne Yapmalı?
- Maliye ile gerçek senkron: Tasarruf söylemi değil, nakit akışında fren. Harcamalar dezenflasyon patikasına nakit bazda uyumlu olacak.
- Kurda şeffaf denge: Doğal denge seviyesine geçişi engellemeyen, rezerv-makroihtiyati çerçevesi önceden ilan edilmiş politika.
- İletişim: Çok yıllı yol haritası; sık sinyal revizyonu yok.
- Kredi tahsisi: Tüketime değil, verimlilik artıran yatırıma.
Sorun Arzda Değil, Ahenkte
Artık mesele arz ya da talep değil, ahenk eksikliği. Bir yanda maliye politikasıyla “harcama motoru” çalışan bir ekonomi, diğer yanda para politikasıyla “freni sıkan” bir merkez bankası… İkisi de haklı olabilir; ama aynı anda haklı olamazlar.
Ekonomi yönetimi “hangimiz haklıyız” yarışını bırakıp “nasıl aynı masada otururuz” sorusuna dönmediği sürece, Türkiye ne faizle ne arzla düze çıkar. Çünkü bu ülkenin eksik olanı üretim değil, tutarlılık.