Sınırdan dönenler, içeride yediklerimiz…

Geçtiğimiz haftanın üzücü haberlerinden biri, Avrupa Birliği’nin “Gıda ve Yem için Hızlı Uyarı Sistemi” (RASFF – Rapid Alert System for Food and Feed) verilerine göre Şubat ayında Türkiye’den Avrupa ülkelerine ihraç edilen 34 üründe yüksek miktarda yasaklı madde kullandığı bilgisinin duyurulması oldu. 18 ürün, AB sınırlarından geri döndü.

Geri gönderilen ürünler arasında kuru gıdalar dikkat çekiyor ve başı çeken da kuru incir.  Peki ihraç ettiğimiz bu gıda ürünleri neden Avrupa’ya alınmadı? İncirdeki sorun, ağırlıklı olarak mitotoksinlerden biri olan aflotoksin oranlarının yüksekliği. Mikotoksinler, bir gıda ürününde sağlığa olumsuz etkisi olan küf ve bakteri yoğunluğunun fazla olduğunu gösteriyor.

Kuru incir dışında, sumak tozu, haşhaş tohumu, antep fıstığı, kavrulmuş fıstık gibi kuruyemiş ve tohumlarda, ek olarak bazı meyvelerde ciddi risk unsuru olan kalıntılar yoğun. Hırvatistan ve Bulgaristan nar, portakal gibi meyvelerimiz ciddi risk içerdiği için bildirimde bulunmuş. Fransa’dan da çok sayıda uyarı gelmiş. Siyanürden salmonellaya, farklı ihraç ürünlerimizde farklı zararlı maddeler, pestisistler de bulunuyor.

Avrupa Birliği’nin 1979 yılından bu yana yürürlükte olan ve gıda güvenliği gibi son derece önemli bir konuda koruma görevi yapan RASFF sistemi sayesinde bu bilgilere erişebiliyoruz. Sistem son on yıldır tüketicilere de açık. İyi ki de erişebiliyoruz zira en azından; katı koşullara bağlı olan ihracat ürünlerinde bile böylesi olumsuzluklar ortaya çıkıyorsa, yurt içine verilen benzeri ürünlerde acaba ne yiyoruz diye sorgulama imkanı buluyoruz.

Fransa’da yeni bir şef jenerasyonu

Fransa, dünya gastronomisinin en önemli derecelendirme programı olan Michelin’in 115. rehberini yayınlandı ve bu yıl ülkede 52 yeni restoran bir Michelin yıldızı aldı. Bunların 23 tanesinin henüz geçtiğimiz yıl içinde açılmış olması ve yıldıza aday şeflerin yarısından fazlasının 40 yaşın altında olması da dikkat çeken unsurlar oldu. 8 yeni restoran 2 Michelin yıldızına layık bulunurken, 2 yeni restoran daha 3 Michelin yıldızı aldı. Yıldızların ülke çapında kırk farklı lokasyona dağılması ise teruardan gelen lezzet farklarının ve yöresel ürün zenginliğinin ne kadar önemsendiğinin adeta altını çiziyor.

Genç diyebileceğimiz şeflerden en çok ilgi gören isim, 35 yaşındaki Fabien Ferré’ idi, zira “La Table du Castellet” adlı restoranı ile 3 yıldız alma başarısını gösterdi. Şu anda Fransa’nın en çok konuşulan şefi olan Ferré, güneyde, Le Castellet bölgesindeki bu restoranın yönetimini henüz geçen yıl devralmış. Bu bölge Marsilya’ya yakın; o nedenle deniz ürünlerinin menüdeki yeri şaşırtıcı değil. Şefin Akdeniz mutfağına artistik bir yaklaşımı olduğunu belirten Michelin rehberi, pasta şefi François Luciano’yu anmadan geçmiyor. Restoranın bir “peynir mahzeni” olduğunu da okudum ki, bu da ziyaret etmeyi arzu etmek için bize bir sebep daha veriyor.  Bu yıl üç yıldız alan diğer restoran ise başkentte, Jérôme Banctel'in Le Gabriel - La Réserve Paris’i. Rehberde şu anda toplam olarak 30 tane 3 yıldızlı, 75 tane 2 yıldızlı ve 534 tane de bir yıldızlı restoran mevcut.

Son dönemde önce İspanya- Bask bölgesi ile ardından Güney Amerika, Peru-Lima restoranları ile, devamında Hong Kong, Tayland gibi görece “egzotik” lokasyonlar dünya yeme-içme sahnesinde ön plana çıkarken Fransa çok da heyecan yaratmayan bir klasik olarak köşesinde duruyor gibiydi. 2024 yıldızları, sanki bu durumu değiştirecek gibi. Michelin Direktörü Gwendal Poullennec Agence France-Presse’e şunları söylüyor: “Konu sadece mirasla ilgili değil. Fransız gastronomisi artık geçmişe takılı kalmıyor (..) 2024 yılı seçimleri, geldiğini hissetmekte olduğumuz yepyeni bir neslin ortaya çıkışını simgeliyor.”

Fransa, dünya gastronomi haritasındaki güçlü yerini belli ki sadece geleneğe bağlanarak değil genç şeflerinin yeni yaklaşımlarıyla da sağlamlaştıracak, izleyip göreceğiz.

 

İklim krizi gıda güvenliğini tehdit ediyor

İklim krizinin günlük yaşamımıza etkileri her gün dünyadan gelen haberlerle yüzümüze çarpmaya devam ediyor… Son olarak Afrika’da Zambiya ve Malawi, kuraklık ilan eden ülkeler oldu. Zambiya’da ülkenin yaklaşık yarısını oluşturan tarım alanları aşırı sıcaklardan zarar görmüş durumda ve ülkede ulusal felaket ilan edildi.  Malawi’de ise, ülkenin başlıca ürünü olan mısır üretiminde büyük düşüşler olması nedeniyle beklenmedik fiyat artışları, ulusal gıda güvenliğini tehdit eder hale gelmiş durumda.

Dünya Gıda Programı, BM Gıda ve Tarım Örgütü gibi uluslararası organizasyonlar ortaya çıkan insani krizle baş etmeye çalışsa da küresel bir işbirliği zihniyetiyle okyanusların ısınması, rüzgar hareketlerinin değişmesi, yağışların azalması gibi devasa iklim sorunlarının çözülmesi için hızlı adımlar atılmadıkça, tarımsal planlama yapılmadıkça geçici çözümlerin ötesine geçmek mümkün görünmüyor.

Merkezi Londra’da bulunan Küresel Kalkınma Merkezi’nden (Center for Global Development) Philip Kofi Adom’un yayınladığı yeni bir rapor, Afrika’da aşırı hava olaylarının ürün verimini ve tarım arazilerinin değerini etkilemesi nedeniyle zaman içinde 200 milyondan fazla insanın aşırı açlık ve yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalabileceğine değinmişti. Çalışmada, Afrika’daki tarımsal üretimin 2050’ye kadar yüzde 18 civarında kayıpla karşılaşabileceğini de belirtiliyor. Afrika’nın yanı sıra, Avustralya, Güney Amerika’nın bazı bölgeleri, Endonezya ve ada ülkelerinin büyük zararlarla karşılaşacağı bir ortamda kıtlıktan kaynaklı göçlerin önüne nasıl geçileceği sorusu ise, yerli yerinde duruyor.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi