Aşırı hava olayları artık istisna değil

Her yaz aynı manzara: bir yandan ormanlar yanıyor, insanlar evlerinden oluyor, bir yandan susuzlukla mücadele ediyoruz. Çeşme’den Balıkesir’e su kesintileri bir yanda, Silifke’den Çanakkale’ye yangınlarsa diğer yanda… Kentlerde aşırı sıcak ve nem ise herkesi bezdirmiş durumda. Kısacası, iklimin dramatik ölçüde değiştiğini artık sadece bilim insanları öngörmekle kalmıyor, her birimiz günlük hayat pratiğimizde bilfiil yaşayarak hissediyoruz…

Yaşananlar sadece kötü geçen bir yazdan ibaret değil, Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) geçtiğimiz haftalarda açıkladığı 2025 Küresel Yıllık ve On Yıllık İklim Güncellemesi, bunun böyle olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Raporun öne çıkan bulgularına bakınca önümüzdeki döneme dair iyimser haberler olmadığını bir kez daha görüyoruz. Zira araştırmaya göre, 2025 ile 2029 arasındaki her yıl, sanayi devrimi öncesine göre ortalama 1.5 derece daha sıcak geçecek. Ama bunun da üzerine çıkılması bekleniyor; bu dört yıl içinde en az bir yılda ortalamanın 1.5 derecenin üzerine çıkma olasılığı %86 olarak belirtiliyor. (Bunun 2 dereceyi bulması da ihtimal dışı değil, şimdilik düşük ihtimal olsa bile, böyle bir olasılık var.) Hatta önümüzdeki sadece beş yıl içinde, bugüne dek en sıcak yıl olarak kayıtlara geçen 2024’ten daha sıcak bir yıl yaşama ihtimalimiz de %80!

Artık bu verileri sadece birer istatistik veya “bu yaz da sıcak geçer ne olacak” basitliğinde algılayamayacağımız bir noktadayız. Zira orman ve kent yangınları, seller, ekstrem hava olaylarının tümü ve bunların bizim ve tüm canlıların yaşamına dramatik etkileri söz konusu oluyor. Ne yazık ki artık bunu hepimiz, her gün yaşamak durumundayız. “Ne yapmalıyız ne çare bulmalıyız” denilecek noktayı bile isteye geçtiğimiz ise, acı bir gerçek.

ALARM ZİLLERİ ÇALMAKTAN YORULDU!

Yer küremizin her yanı ısınıyor, bu artık hepimizin bildiği bir şey. Ama Dünya Meteoroloji Örgütü’nün son raporuna göre bir yer var ki, küresel ortalama artıştan çok daha fazla ısınacak ve bu hepimizi olumsuz etkileyecek: orası da Kuzey Kutbu. Önümüzdeki beş kış boyunca ortalamanın 2.4 derece üzerinde ısınması beklenen Kuzey Kutbu’nun bu şekilde ısınması daha az deniz buzu, daha fazla okyanus ısısı, buna bağlı olarak tamamen değişen hava akımları, mevsim normallerinin dışına çıkan hava olayları; uzun sözün kısası gezegenin “soğutma sistemi”nin bozulması anlamına geliyor.

2025-2029 dönemi için yapılan tahminlerde yağışlara dair öngörüler de dengenin nasıl bozulduğuna işaret eder nitelikte; Kuzey Avrupa, Alaska ve Kuzey Sibirya’da daha fazla yağış beklenirken, Amazon ormanları gibi kritik bölgelerde kuraklık ihtimali ortaya çıkmış durumda. Bu durum, tarımın ve su kaynaklarının geleceği açısından alarm verici. Hele de Amazon’daki kuraklık beklentisi sadece Güney Amerika değil, tüm dünya için hayati öneme sahip bir karbon yutağının tehdit altında olduğuna da işaret ettiği için son derece korkutucu. Diğer yandan aşırı yağışlarla dikkat çeken Güney Asya'da bu eğilimin 2025-2029 döneminde de süreceği tahmin ediliyor. Yani musonlar daha sert, yağışlar daha yoğun olacak.

Ülkemizin de içinde olduğu Akdeniz bölgesi de tüm bu değişikliklerden en çok etkilenen bölgelerden biri. Son olarak Dünya Ormancılık Günü ve Dünya Su Günü kapsamında Muğla’da yapılan “23 Mart Dünya Su Günü Uluslararası İklim Değişikliği Çalıştayı” kapsamında yapılan iki uyarıyı hatırlatmak lazım. Dünya Meteoroloji Örgütü İklim Hizmetleri Direktörü Prof. Chris Hewitt ile Kopernik İklim Servisleri Direktörü Dr. Vincent-Henri Peuch, iklim servislerinin karar alma süreçlerindeki önemini anımsatmışlardı. Teknolojik gelişmelerin de desteğiyle, güncel iklim veri ve hizmetlerini kullanmak Akdeniz bölgesi gibi tüm hava olaylarından en dramatik şekilde etkilenen, kuraklık ve orman yangınları ile mücadele etmek zorunda olan bir bölge için atılması gereken ilk adımların başında geliyor.

Artık yaşadığımız ekstrem hava olaylarının istisna değil, yaşadığımız bu çağda istatistiksel olarak beklememiz gereken durumlar olduğunu idrak etmemiz ve oluşmasını engelleyemediğimiz krizin elden geldiğince yönetiminde bilimi, teknolojiyi, iklim verilerini mutlaka günlük yaşantımıza entegre etmemiz gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi