Eda Yılmayan
“Bir hafiye gibi adresleri buldum”
Edebiyat araştırmacısı Bahriye Çeri İstanbul’un edebiyat haritasını çıkardı. Ancak bu sadece bir harita değil, Çeri adeta bir hafiye gibi yazarların, şairlerin izini sürüyor. Anekdotlarla, mekânın tarihiyle, şiirlerle bir hafıza oluşturuyor. Suriçi’nden Şişli’ye, Beyoğlu’ndan Boğaziçi’ne, Üsküdar’dan Kadıköy’e, adalara ve daha pek çok semte uzanan bir tarihin kaydı İstanbul Edebiyat Haritası’nda bir araya geliyor. Bu izi sürmek İstanbul gibi sürekli değişen bir semtte elbette kolay değil. Sadece binalar da değil, sokak isimlerine, apartman adlarına ulaşmak da zor. Bahriye Çeri ile bir araya geldik ve edebiyat haritasını nasıl oluşturduğunu konuştuk.
Kitabınızı sadece bir harita olarak değerlendiremeyiz, siz bu yolculuğu “iz sürme çabası” olarak tanımlıyorsunuz. Bunu açar mısınız? Neden bu izi sürmek istediniz?
Yazarların hayat hikâyelerini anlatan anılar, biyografilerde yazarların yaşadığı evler yok. Mektuplar yayınlanıyor, kitaplarda mektuplar var ama adreslerinin yazılı olduğu mektup zarfları yok. Birkaç kitapta var ama yeteri kadar yok. Çok iyi biyografi çalışan isimler var, onların kitaplarında da yazarın yaşadığı evin adresine yer verilmiyor. Bir tek doğduğu yer yazılı. Gerekli görülmüyor, böyle bir bakış açısı yok!

Peki yazarın yaşadığı semt, evi bize ne anlatır?
Yurtdışı gezilerimde edebiyatçı olduğum için hangi şehirde hangi edebiyatçı yaşamış ona bakarak geziyorum. Yurtdışında edebi açıdan şehri gezdiren kitaplar var. Hatta bölge bölge gezdiren kitaplar bunlar. Sadece o bölgede yaşayan edebiyatçılar için yapılan çalışmalar. Hangi kitabını hangi evde yazmış, hangi kahvede oturmuş, edebiyat mahfili neresiymiş, vb. Sadece edebiyatçıların gittiği kahveler için kitaplar var. Elime alınca ister istemez kıskandım. Bizim de çok iyi yazarlarımız, şairlerimiz var. Yazarlarımızın mekanlarına dair yeteri kadar bir kayıt oluşturmamışız. Araştırmacılar var ama ilk anda genel okurun bulabileceği bilgi yok! O yüzden iz sürme dedim. Örneğin Suat Derviş’in Kadıköy’de doğduğunu, Şişli’de oturduğunu biliyoruz ama iz sürünce Beyoğlu’nda Saint Antuan Apartmanı’nda oturduğunu öğrendim. Apartman olduğu gibi duruyor. Dört numarada oturmuş. Kendisi de anlatıyor. Eşi Reşat Fuat Baraner hapisten çıktıktan sonra bu evi kiralamış, o dönem Suat Derviş yurtdışında. Bunu sabitlemek, kayıt oluşturmak, Suat Derviş şu yıllarda bu apartmanda oturmuştur demek çok zor bir şey değil. O zaman o bina daha değerli hale geliyor.
Paris’te yaşıyorsunuz ve çıkış noktalarınızdan biri de Paris’teki şehir belleği. Peki İstanbul’a gidip geldikçe neler gözlemiyorsunuz?
Şehirde her şey çok çabuk yıkılıyor değişiyor. Belki de böyle kitaplar olmadığı için kolay yıkılıyor. Bir apartmanda şu yazar yaşamıştır tabelası olsa ya da bu tarz edebi geziler yapılsa belki apartmanlar da bu kadar kolay yıkılmayacak. Değişimin de önünde sorgulayıcı bir unsur olarak kalacak. Kitaptaki amacım edebiyatçıların yaşadığı mekanları ortaya çıkarmak ama bir amacı da mekanların daha korunur olmasını sağlamak. Bilirsek koruruz.
Şehirde edebiyatçıların izini sürmek zor olmadı mı?
Hiç kolay olmadı. Adresleri biyografilerden, anılardan, mektuplardan tespit ediyorum ama sonra o sokağı bulamıyorum ya da sokağı buluyorum fakat apartman numarası değişmiş. Bazı adreslerde apartman isimleri yazılı. Apartman isimlerinden iz sürdüm. Bir hafiye gibi adresleri buldum. Defalarca değişen sokak isimleri var. Belediyelerde de kaynak yok ya da varsa da benim ulaşabileceğim kaynaklar yok. Bu kadar kolay sokak adlarını değiştirmek ve değiştirdiğiniz sokağın adını korumamak korkunç bir şey.

Hafızayı siliyorsunuz çünkü.
Evet toplumsal hafızayı siliyorsunuz. Hafıza üzerine çalışan bilim adamları da bireysel hafıza yoktur, toplumsal hafıza vardır diyor. Toplumsal hafızayı korumazsanız ne edebiyat ne tarih ne siyaset öğretebilirsiniz. Ben edebiyatçı olduğum için edebiyat açısından bakıyorum. Edebiyatı sadece kitapla öğretemezsiniz. Dijital çağda çocuklar kitap okumuyor derken edebiyatı nasıl öğretip sevdireceksiniz. Bir sokakta yazarın yaşadığı ev, ona dair karekodla bir açıklaması yoksa öğrencinin gittiği kütüphanede adı geçmiyorsa ya da yazarın evini ziyarete açmıyorsanız, yazarın yaşamı ve yazdıklarından parçaları hayatla bütünleştirmiyorsanız bunu öğretemezsiniz. Böyle öğretirsek bir kültür oluşturabiliriz. Sadece edebiyat açısından da değil, mimari anlamda da ya da heykel, resim… Bu kitapla şunu da gördüm: Edebiyatçıyla tarihin, ressamın ya da mimarın birleştiği çok bina var. Pek çok tarihi bina aynı zamanda edebiyat mahfiliymiş. Örneğin Sultanahmet’te Münif Paşa Konağı 2019 yılında yıkıldı. Cumhuriyet Gazetesi gazete binası olarak kullanmıştı o binayı. 2019 yılında Anıtlar Kurulu Denetimi’nde bina yıkıldı. Denetiminde yıkılmak da nasıl bir şey? Şimdi otopark.

Araştırmanızda sizi şaşırtan bilgilere ulaştınız mı?
Celal Sahir’in hikayesi örneğin. Aşk şairi olarak bilinen Celal Sahir mütareke yıllarında hayat şartları zorlaşınca ticaretle uğraşmaya başlar. Mısır Çarşısı’nın Çiçek Pazarı’na açılan kapısının yanındaki Makulyan Han’ın üst katında bir yazıhane kiralar. Celal Sahir’in ticaretle uğraşması edebiyatımızda başlı başına olay olur. Süleyman Nazif, Celal Sahir’i “şair-i tacr” diye alaya alır. Yusuf Ziya “Hele bizim Celal Sahir / Hem nasirdir hem de şair / Harp içinde oldu tacir / Şimdi kayıp yaramazdır” diye yazar. Şukufe Nihal, Celal Sahir’e hayrandır, aynı tarihlerde onun için ‘Kaybolmuş Şair’ hikayesini yazar.
“AVRUPA’DA OLSA TANPINAR’IN ODASI KORUNURDU”
Ahmet Hamdi Tanpınar Suriçi doğumlu. Farklı semtlerde de oturuyor, bir dönem Beyoğlu’nda bulunan ve restorasyonu tartışma yaratan Narmanlı Han’da da yaşıyor. Siz restorasyon öncesinde bahçesine girip yapıyı seyrettiğinizi şimdi yanından geçerken dönüp bakamadığınızı yazıyorsunuz. Neler hissediyorsunuz?

Narmanlı Han çok kötü bir restorasyon yaşadı. Tünelden çıkınca Narmanlı Han’a girerdim. Metruktu ama kötü de değildi. Tanpınar’ın odası dururdu, kafamızı cama dayayıp odasına bakardık. Ferit Edgü Narmanlı Han’da Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat Galerisi’ni açmıştı. Narmanlı Han bu galeriyle de yaşadı. Türk entelektüel hayatı için önemli bir mekân. Restore süreci de tartışmalıydı. Avrupa’da bu tür mekanlar restore ediliyor dendi, evet ama Avrupa’da olsa Tanpınar’ın odası korunurdu. Galeriler de kalırdı. Kahve zincirleri ön plana çıkmazdı. Aliye Berger’in, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın odası korunmuyor. Girişte bir yazı var, o kadar. Biz Tanpınar’ı geç keşfettik ama iyi keşfettik. Hem şair hem yazar hem estet. Tanpınar’a bunu nasıl yaparsınız? Kitabımın ilk baskısı 2019’da çıkarken o bina eski halindeydi. O gürültü, yeme içme mekanına dönüşmesi, binanın boyasının o kadar bağıran bir sarı olması bile beni rahatsız ediyor. Göre göre yaptılar. Avrupa’da böyle değil!
Benzer bir durumu Haydarpaşa Garı’nda da görüyoruz. Oradan da pek çok edebiyatçı geçmiştir. Haydarpaşa Dayanışması garın gar olarak kalması için mücadele ediyor.
Haydarpaşa Garı’nı çok kullandım. Gara çıktığınızda çiniler, bilet gişelerinin eski hali, gar restoran… 2008 yılında Meşrutiyet’in 100.yılı için bir toplantı düzenlemiştim. Yemeğimizi gar restoranda yemiştik. Sonmuş aslında. Belediyelerin görevi mekanları korumaktır.

Kültür sanat alanında çalışanlar, kalem oynatanlar da maalesef bu tarihi mekanların dönüşümlerine sessiz kalıyor. Konunun toplumsal boyutu göz ardı ediliyor.
Haydarpaşa Garı lüks bir alışveriş merkezi ya da Galataport’ta gibi bir hale getirilecekse halk ulaşamayacak. Global markalar kahve zincirlerini açacak, kocaman levhalar asılacak, kendi dekorunu oraya yerleştirecek. Gidin bakalım Paris’e böyle bir han bir kahve zincirine teslim edilir mi? Victor Hugo’nun Paris’te evi resim galerilerinin olduğu, canlı bir merkez. Victor Hugo’nun evi sadeliğiyle korunmuş, müze yapılmış, giriş ücreti de vermiyorsunuz. Fransızlar merkezde, metrekaresi çok pahalı olan bir yeri koruyorlar. Onlar bilmiyorlar mı? Merkezdeki yeri de koruyor dağ başındaki köy evini de koruyor. Balzac Müzesi mesela 16.bölgede. Orayı otel ya da alışveriş merkezi yapmıyorlar.

ŞİŞLİ’DE BİR PEYAMİ SAFA
Şişli, Peyami Safa’nın ya da Yakup Kadri’nin romanlarında kötü resmedilen bir semt. Peyami Safa özellikle semtleri bir tezatlıkla yazıyor. Fakat kendisi de bir dönem Şişli’de yaşamış. Şişli’nin edebiyatçılar için önemi ne?
İlk dönem yazarları toplumsal bakıştaki farklılıkları mekanlarla birleştirerek anlatmışlar. Münevver Ayaşlı da bunu yapar. Şişli daha yeni, Avrupai, çok kültürlü. Peyami Safa’nın yaşadığı dönemde Üsküdar’ı düşünün. Oradan merkeze ulaşması kolay değil. Bir dönem edebiyatçılar Boğaz’da ya da Şişli-Beyoğlu civarında oturuyorlar. Yerleşik olarak Kadıköylü, Üsküdarlı değilse tercih etmiyorlar bu semtleri.