
Mert Yılmaz
Faiz indiriminde 2.adım
2025 yılının ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı dün yapıldı ve kurul, piyasa beklentilerine paralel, politika faizinde 250 baz puanlık indirime giderek faizi %45 olarak açıkladı.
Ocak ayı enflasyonu yüksek gelecek. Genel beklenti aylık bazda %4,0-4,5 civarında geleceği yönünde. Bu beklenti gerçekleşir ise yıllık enflasyonda gerileme göreceğiz. Çünkü 2024 yılı Ocak ayı enflasyonu %6,75 idi.
Ocak’25 enflasyonunun yüksek gelecek olması nedeni ile cılız da olsa acaba TCMB bu ayki toplantıyı pas geçer ya da daha düşük bir faiz indirimi yapar mı sorusu da dillendiriliyordu. Şunu unutmamak lazım ki; Merkez Bankası Ocak hatta Şubat ayı enflasyonun yüksek geleceğini zaten biliyor ve hesaplamalarını ona göre yapmıştır. %21 yılsonu hedefi gerçekleşir gerçekleşmez (şahsi fikrim %21’in gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olduğu yönünde) ama Ocak ayı enflasyonun yüksek gelmesi TCMB açısından sürpriz olmayacak.
Her yıl Ocak ayı enflasyonu yüksek gelir. Dün TCMB pas geçse ya da 250 baz puandan daha düşük bir indirim yapsa “Ocak enflasyonun yüksek geleceğini bilmiyor muydun? O zaman niye Aralık’ta başladın faiz indirmeye? Neden Ocak ayı enflasyonunu görüp de ilk adımı öyle atmadın? gibi soru ve çok haklı eleştiriye maruz kalırdı.
2025 yılında toplam sekiz toplantı yapılacak ve bir sonraki toplantı 6 Mart 2025 tarihinde gerçekleştirilecek. İçeriden ya da dışarıdan enflasyon beklentilerinde ciddi bozulmaya neden olacak gelişmeler yaşanmadıkça TCMB’nin kafasındaki yol haritasının her toplantıda faizi 250 baz puan indirmek olduğunu düşünüyorum.
Bugünlük bu kadar ekonomi yeter…
Konuşmamız gereken daha önemli bir gündem var.
“İSTİFA” KELİMESİNİN BU TOPRAKLARDA KARŞILIĞI YOK MU?
Bolu Kartalkaya’da yaşanan felaket.
Tatil yapmak için, çocuklarına karne hediyesi olsun diye, şehrin keşmekeşinden uzaklaşıp ciğerlerine iki nefes oksijen çekmek için dünyanın parasını ödeyip tatile giden 78 canımızı yitirdik.
Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve sevdiklerine sabır diliyorum. Maalesef bireysel olarak elimden fazlası da gelmiyor.
Ama birkaç konu var ki; izninizle içimi dökmem lazım.
En sinirlendiğim konu; daha kayıplarımızı toprağa vermeden yaşanan yetki tartışmaları. Çok can acıtıcı. Kazada oğlunu, kızını, gelinini, damadını, torunlarını kaybetmiş insanlar var. Evlat acısı yaşamış insanlara saygı duymak için şu siyasi tartışmalar en azından birkaç günlüğüne de olsa yapılmasa. Olay elbette tüm yanları ile araştırılmalı, suçlular gerekli cezayı almalı, bir daha yaşanmaması için el birliği ile mücadele edilmeli ama bugünler bu işlerin sessizce yürütülmesi gereken günler.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yetkinin kimde olduğu 10 gün sonra netleşecek açıklaması ise gerçekten akıl alır gibi değil. Patoloji raporu mu bekliyoruz 10 gün? Konu ile ilgili yetkinin kimde olduğunu anlamak için devletin 10 güne ihtiyacı nasıl olur?
Ayrıca bu tip ölümler, kazalar, facialar neden hep bizde oluyor? Öyle bir hale geldik ki; doğal yolla ölenlerin yakınları mutlu olacak neredeyse.
Geriye dönük on yıla baktım, başımıza o kadar fazla sayıda felaket gelmiş, o kadar çok canımızı yitirmişiz ki. Sonuç ne mi olmuş? Birkaç hamasi söylem, birkaç gün geçtikten sonra gündem değişmiş ve unutulmuş. Acıyı yaşayanlar acıları ile baş başa kalmışlar.
Bu felaketlerin yaşanmasında kabahati olan bir Allah’ın kulu, kamu vicdanını da rahatlatacak bir ceza aldı mı?
“İstifa” kelimesinin bu topraklarda karşılığı yok mu? Türk Dil Kurumu “istifa” sözcüğünün Türkçe’den çıkartıldığını açıklasın bence. Bu kadar olaydan sonra bir kişi istifa etmez mi? Koltuk bu kadar mı değerli?
Son yirmi yılda hatasını kabul eden tek kişi Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün inşaatında çalışan Japon mühendis. Kimsenin canına, malına zarar gelmemişken intihar etti. Bizimkilere anlatsan gülüp geçerler. O kadarına da gerek yok derler. O kadarına gerek olmayabilir de bu kadar pişkinliğe de gerek yok.
Canımı yakan bir diğer konu ise toplumun büyük kesimindeki duyarsızlık. Felaketin hemen ardından çevre otellerde kaymaya, eğlenmeye devam edenleri mi ararsın, futbol maçlarındaki incir çekirdeğini doldurmayacak konuların bu felaketin üzerine çıkmasını mı, transfer çalımı tartışmalarını mı?
Apartmandaki komşusunun evinden cenaze çıksa evde ses yapmayan, televizyon açmayan insanlardan oluşan bu toplum bu noktaya nasıl geldi?
Esas anlamaya çalışmamız gereken konu bu?
53 yaşındayım kendimi ilk kez bu kadar yorgun ve bezgin hissediyorum. Yaşam enerjim ve sevincim yaşanan her olaydan sonra biraz daha azalıyor. Ülkeye, topluma olan ümidim her geçen gün azalıyor.
Bundan sonra bu işlerin daha iyiye gideceğine de inanmıyorum.
Çünkü burası kendi menfaatini düşünen, cebine üç kuruş avanta para girsin de gerisine ne olsun diyen, suçluların ceza almadığı, parası ve gücü olanın her işten kendini sıyırdığı bir ülke oldu.
Ve çok yazık oldu.