Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

İnsan ne ister

Havalar güzelleşti. Dışarıya daha rahat çıkılıyor. Yürüyüşler de uzadı. Merkezde hareketin olduğu yere kadar adımları sıralıyorsun. Belediye bir ucu burada bir ucu çeşmeli meydana kadar giden gölgelik tenteleri dikmiş. Altında herkes her şeyi satıyor. Emek var. Kendini örgü örmekten alamamışların, boncuk dizmekle tedavi olanların, dekoratif cam boyamakla aşk acısını, terk edilmişliği unutmaya çalışanların, elimden bu kadarı geliyor diyenlerin iki tarafa dizdiği dolu tezgahlar arasından yürüyorsun. Bir şey alırsan ihtiyaçtan değil genç hissettiğinden alırsın…

Derken gittikçe yaklaşan trampet sesleri… Sesin geldiği yere bakınca ortada yürüyenlerin kendiliğinden sağa sola ayrıldığını görmek eğlenceli. Bir grup genç kadın birbirinin aynısı bluzlar, şortlar giymişler, boyundan ve sırttan doladıkları kayışların sağlama aldığı trampetleri, davulları ritimle çala çala, eğlene eğlene geliyor. Hepsinin başında çiçekten taçlar… Gülücükler atarak, ellerindeki bagetleri trampete vurarak doğanın tersi sesler çıkartarak önünüzden geçiyor, gidiyor. Her şey binlerce yıl öncesinde olduğu gibi… Bahar şenlikleri. Kır çiçekleri bile hala aynı. Geçip gitmek bile.

İnsan ne ister?

Onurlu bir yaşam.

Kendi kararlarını verebilmek, korkmadan konuşabilmek, inandığı gibi yaşayabilmek onurlu bir yaşamın temelidir. Ayrımcılığa uğramadan, hakkını arayabildiği adil bir düzen ister, insan. Haksızlığa karşı çaresiz hissetmek bile insanın onurunu yaralar. İnsan, emeğiyle bir değer üretmek ve karşılığını alabilmek ister. Sömürülmek, emeğinin karşılığını alamamak, işsiz kalmak insanın onurunu zedeler. İşte tam da bu nedenle tüm üretim araçları topluma ait olmalıdır.

İnsan onurlu bir yaşam ister. Senin, benim, bir avuç ayrıcalıklının lüksü değildir, onur. Herkesin hakkıdır. Hiçbir insan doğduğu yere, kimliğine ya da servetine göre üstün sayılmaz. Halihazırdaki düzeni savunanların yönettiği bir ülkede kimse eşit değildir, olamaz da. Barınma, sağlık, eğitim, ulaşım yaşamın vazgeçilmez haklarıdır. O haklar piyasaya değil halka aittir. Bu haklara ulaşamamak sistemin sorgulanmasını gerektirir. Onurlu yaşam devletin sosyal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirdiği bir düzende mümkündür.

İnsan ne ister?

Bireyci rekabet mi ister yoksa kolektif başarının öne çıktığı bir düzen mi? “Ben yaptım” yerine “Biz yaptık” demeyi mi ister? Unutuyoruz ama onurlu yaşam dayanışmayla büyüyor. Düşüncesini özgürce ifade edemeyen, kendini toplumsal yaşama katamayan bir birey onurunu yitirir. “Aman tadımız kaçmasın”cılık bizi buraya getirdi. Halimiz kötüdür. İnsanın sadece hayatta kalmak için değil gelişmek, üretmek, yaratmak ve bundan haz duymak için ihtiyacı olan her şey bir lüks değil bir haktır. Onurlu bir yaşam yalnızca aç kalmamakla değil insanca yaşamakla mümkündür.

Baharın gelişi bir festivaldir. Kendiliğindendir. İnsanın onuru sadece insanla ilişkili diye düşünürseniz yanılabilirsiniz. Doğayla da ilişkilidir onurumuz. Gelecek kuşakların da yaşam hakkının korunduğu bir düzene şiddetle ihtiyacımız var.

Baharı müjdeleyen sokaklarda dolaşırken bizden önce kaç yüz yıl, kaç bin yıl şimdi bastığımız yerlerde dolaşanların, o kadınların, erkeklerin, çocukların, sokak kedilerinin, güneşte uyuyan mahalle köpeklerinin hayaletlerini görmezden geldiniz. Kenarda taşların arasından baş gösteren kır çiçekleri bile aynı… Bu hayattan geçip gitmek de öyle.

Peki, insan onurlu bir yaşam dışında ne ister…

Siz söyleyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Şok!

24 Mayıs 2025 Cumartesi 07:00