
Yaşar Seyman
İsyanın ve İnceliğin Ozanı
“Akşam oldu gene hapis kitlendi / Demir perdeleri çekme gardiyan / Ne güzelden haber var ne mektup salan, / Bir de belimi bükme gardiyan.”
Aşık Mahzuni Şerif
Aşık Mahzuni Şerif: Sözüyle, Sesiyle Yankılanan Bir Yürek
Dertli sazını omzuna almış bir yürek düşünün ne zulme eğilir ne yalana kanar. Dağ rüzgârlarının içinden süzülerek gelen sesiyle halkın sözcüsü olmuş bir adam: Aşık Mahzuni Şerif. Ne salt bir türkücü ne de yalnız bir ozandı. O, halkın vicdanı, susturulmak istenenlerin sesi, söze yürek katan bir ölümsüz kalemdi.
1939 yılında Maraş’ın Berçenek köyünde doğdu. Mahzuni. Anadolu’nun taşında toprağında büyürken, gönlü hak ile halk arasında bir köprü kurdu. Çocukluğunun yoksul yılları, onun dilini sadelikle bezedi; susarak öğrenmeyi, konuşarak direnebilmeyi öğrendi.
Hakikat sazında bir yolcu Mahzuni Şerif
Sazı, onun kaderi oldu. Tel tel dokudu acıyı, aşkı, isyanı. Her sözü bir ağıt, her türküsü bir bildiri gibiydi. O, sadece aşkı değil, açlığı da yazdı. Yalnız sevdayı değil, zulmü de. Mahzuni, türkülerinde hem bir aşığın kırgınlığını hem bir halkın başkaldırısını taşıdı. “Yuh Yuh” derken, susturulmuş vicdanların çığlığı oldu. “İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım” derken, sanki içimizden bir parça kopardı.
Sürgünler gördü, hapisler yaşadı. Ama hiçbir zindan, onun kalemini kıramadı. Çünkü onun yazdığı, halkın kalbine kazınmıştı çoktan. Onun türküsü, sadece nota değil, direnişin ritmiydi. Ne zaman bir haksızlık oldu bu topraklarda, Mahzuni’nin sesi bir yerden yükseldi; kimi zaman bir radyo köşesinden, kimi zaman bir pikaptan, bazen de bir annenin ninnisinden.
Anadolu’nun sesi Aşık Mahzuni Şerif
Ankara’nın yoksul tepesi Altındağ’ın umutkondularında sazı, sözü nasıl güzel yankılanırdı. Evimizin onur konuğuydu. Rahmetli annemle bir anılarını unutamam: Annem bir akşam Mahzuni Babayı uğurlarken; “Mahzuni Baba, yolunu dört gözle bekliyorum. Sana en güzel yemeklerimi hazırlıyorum. Bütün mahalle sen geleceksin diye sevince boğuluyor. Çok dertli parçalar söylüyorsun. Yüreğimi dağlıyorsun. Böyle giderse kanser olacam bilesin. Biraz da neşeli parçalar çal söyle.” Mahzuni Baba iki ay sonra bize geldiğinde “Bacıma bir parça yaptım ki çok seveceksin.” Annem heyecanla bekliyor bu parçayı. Mahzuni Şerif bağlamanın teline dokunuyor ve yeni bestesini söylemeye başlıyor. “Değme tabip sızılıyor yaralarım yaralarım.” Annem yine ağlamaya başlıyor. İçinden eyvah Mahzuni Babayı üzdüm mü? Aylar sonra okuyan kızından o iki ay içinde Mahzuni babanın işkenceler yaşadığını öğreniyor. İçindeki isyan dilinden dökülüyor: “Dilim kopaydı, nasıl neşeli parçalar istedim!”
Dilden gönüllere akan nehir Mahzuni Şerif!
Ankara’nın meşhur ayazında, karında, boranında Tekel İşçilerinin direnişine giderken hep bir ağızdan: “İnce ince bir kar yağar/ Fakirlerin üstüne” türküsünü söylerdik.
Sözün Dervişi Mahzuni Şerif’i aramızdan ayrılışının 23. yılında özlemle saygıyla anıyorum…
Aşık Mahzuni Şerif, sazıyla, sözüyle adaletin, kardeşliğin, eşitliğin, özgürlüğün peşine düşen bir yolcuydu. Ne saraya övgü dizdi ne de güce baş eğdi. Onun yolu, halkın yanındaydı. Çünkü biliriz ki, halkı anlatanlar, halkının sesi olanlar asla unutulmaz. O yüzden Mahzuni Şerif susmaz, onun sesi hâlâ yankılanır; dağların ardından gelen bir sitem, bir hasret, bir umut gibi…