Kararsızlar iktidara mahkûm mu?

Tarık Çelenk, ilgiyle takip ettiğim bir kalem... Türkiye’deki sosyal kampları doğru tanımlıyor ve bunun üstüne çok doğru analizler yapıyor. Merhum Şerif Mardin gibi siyasi ve sosyal literatüre girecek ve sonraki yıllarda da kullanılacak kavramlar icat ediyor. Geçtiğimiz haftaki bir yazısında CHP’nin neden başaramayacağını, anket sonuçlarından yola çıkarak kendi bakış açısına göre anlatmış. Yazının ana fikri şu; anketlerde malum bir “kararsızlar” kitlesi var ve bu kitle küskün iktidar destekçilerinden oluşmakta. Anketlerde sonuca giderken bu kitle belli parametrelere göre dağıtılarak bir sonuca ulaşılıyor. Ancak gün gelip halk sandığa gittiğinde bu küskün kararsızlar yine mutat davranışı gösterecek, iktidar partilerini destekleyecekler ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi bir sonuçla karşılaşacağız.

Bir defa konuyu Çelenk gibi sosyolojik perspektiften ele alanların yanıldıkları bir nokta var. Türkiye’deki kampların veya Çelenk’in söylemiyle “mahallelerin” siyasi eğilimleri düşünüldüğü kadar keskin değil. Tamam; ortada olan, fikirlerini ifade eden ve bundan vazgeçmeyecek olan sabit fikirliler var. X gibi platformlarda boy gösterenleri de dâhil edeceğimiz bu kitle, toplum genelinde çok küçük bir parça. Sesleri yüksek çıkıyor olabilir. Kimlikleriyle özdeşleşmiş siyasi yönelimlerinden de kolay kolay vazgeçmezler. Ülkenin ve dolayısıyla kendilerinin siyasi gelişmelerden nasıl etkilendiklerinin de bir önemi yoktur. Her durumda pozisyonlarını korumak için bir neden bulurlar. Siyasetle olan münasebetleri itibariyle -taraf ayırt etmeksizin- bu topluluk, toplum vasatı içinde göremeyeceğimiz bir azınlıktır. Ancak, sonuçlar açısından belirleyici olan da sayıca üstün olan toplum vasatıdır.

Toplum vasatı derken bunu aşağılamak kastı ile söylemiyorum. Siyasete pragmatist gözlüklerle bakan, bir gelecek perspektifi olmayan, dünyadaki gelişmelerden kopuk, kısa vadeli çıkarlarını gözeterek mahalli hassasiyetlerle hareket eden seçmen profilini “toplum vasatı” olarak tanımlıyorum.

Türkiye’nin yakın siyasi tarihine, önünü sonunu göz ardı ederek -yani toplum vasatının gözünden- bakıldığında refah seviyesinin arttığı iki dönem var: Birisi Özal’ın ilk yılları, diğeri AKP iktidarının ilk yılları. Her iki süreci de sürükleyen, hayat görüşleri farklı olsa da, iki karizmatik lider var. Her ikisi de neoliberal ekonomi politikaları ile ülkeyi dönemsel refah tuzağına düşürdü. Her iki dönemin sonunda da gelir uçurumu derinleşti ve toplum olarak fakirleştik. İki dönemde de tüketim psikolojisi pompalanarak izafi bir zenginlikle büyülendik ve sonunda zamların altında ezildik. Her ikisi de bürokratik ve askeri vesayetin dayatmalarına karşı çıkışı sembolize ediyordu. Her ikisinin de yükselişinin temelinde bir mağduriyet öyküsü vardı. Ve toplum vasatı tarafından koşulsuz olarak desteklendiler. Buna DP dönemini ve Menderes’i de dâhil edebiliriz ama yakın tarihi ele aldığımız için şimdilik o kadar genişletmeyelim.

Hiçbir zaman aynı anlayışın farklı renkleri olduklarını inkâr etmediler. Hatta birbirlerinin devamı olduklarını açıkça ifade ettiler. Sosyal analizlerde kültür çatışması olarak üstünde durulan kişisel yaşam ve dünya görüşlerindeki farklılık mesele bile edilmedi. Menderes’in karışık özel hayatı, Özal’ın -İslami kampın bir mensubu olmasına rağmen- modern yaşantısı veya Erdoğan’ın mütedeyyin hâli söz konusu edilmedi, bu çizgide siyasi devamlılık esastı. Yani söze nereden başlarlarsa başlasınlar kucakladıkları kitle aynıydı.

Bu kitle, partizan eğilimlerle hareket etmediği için tercihini kolaylıkla değiştirebilir. Siyasi popülizm yapmayı becerebilen ve toplum elitine yaslanmaktan vazgeçmiş bir CHP, bu kitleden rahatlıkla oy alabilir. Ekrem İmamoğlu gibi; net siyasi tutumu olmayan, Nihal Atsız’ı, Alparslan Türkeş’i, Nazım Hikmet’i ve yetmişlerin sol siyasi figürlerini aynı potada eritebilen, üstüne bir de Kur’an tilaveti yapan bir profilin bu kitlede karşılık bulmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu tehlike iktidar tarafından görüldüğü için de kendisi şu anda siyasi tutukludur.

Siyasi tavrı belli olan sessiz azınlığı da kısaca ele alalım. 2 hafta önce milliyetçilerin neye inanacaklarını şaşırdıklarından bahsetmiştik. Bugün Öcalan ile pazarlığa menfez açan bir siyasi parti ve lideri, herhangi bir kararsız milliyetçi için vazgeçilmez değildir. Veya samimi dindarlar için; mağduriyet öyküsünün üstünde yükselen ve sonunda tüm muarızlarını ezerek yok etmeye çalışan AKP’ye alternatif başka yapılar da artık var.

Dolayısıyla; hatırı sayılır bir kitle kararsız olabilir ama geçmişte olduğu gibi seçeneksiz değildir ve 2023 seçimlerinin tekrarının yaşanmayabileceğini son belediye seçimlerinde göstermişlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi