Yaşar Seyman
Sanat sustuğunda geriye ne kalır? Hacı Bektaş Veli’nin izinde bir içsel yolculuk…
Bir söz vardır ki bin kılıçtan keskindir.
Bir bakış vardır ki bir ömrü titretebilir.
Ve bir sanat vardır ki hem yüreğe hem zamana iz bırakır.
Ya sanat susarsa?
İşte tam da burada durur zaman.
Çünkü insanın iç sesi olan sanat sustuğunda, yalnızca bir üretim değil; bir vicdan da bir hakikat de bir insanlık belleği de susmuş olur.
Sanatın Gönülden Kopuşu
Hacı Bektaş Veli der ki:
“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”
Sanat da bir ilimdir; gönlün ilmi.
Ve eğer sanat, bu karanlık yolları aydınlatmıyorsa, bir meşale değil; yalnızca bir dekor olur duvarlarda.
Ne ruh taşır ne iz bırakır.
Sadece görünür ya da görünmeden geçer.
Sanatın gönülden koptuğu yerde, yalnızca göz kalır.
Gözle izlenen ama gönüle değmeyen…
Sahte bir hayranlıkla alkışlanan ama gerçek bir değişim yaratmayan işler çıkar ortaya.
Sanatın sessizliği, toplumun suskunluğudur; sanat sustuğunda;
Bir halk susar.
Bir tarih susar.
Bir hakikat susar.
Ve geriye yalnızca şekil kalır; ruhsuz, amaçsız, sahicilikten uzak.
“Okunacak en güzel kitap insandır. İnsanın cemali sözünün güzelliğidir.” diyen Hünkâr Hacı Bektaş Veli, sanatın yerini çok önceden tarif etmişti:
Yürekten uzağa düşmemeli sanat.
Halkın derdine kör, kulaklara sağır, diline dilsiz bir sanat; sanat değil, yalnızca gösteridir.
Bugün salonlar dolu, sahneler kalabalık, galeriler pırıl pırıl. Ama kaç eser, gerçekten dertlidir?
Kaç sanatçı, “elini, belini, dilini” koruyarak yola çıkıyor?
Sanat ve Edep: Yol Bir, Sürek Bin
“Eline, beline, diline sahip ol” diye özetlenen felsefe, yalnızca bireysel ahlak değil; sanatsal üretimin de pusulasıdır.
Sanatçı, yalnızca sanat yapmaz; yol yürür.
Bir öğreti taşır, bir aynadır.
Ve o aynada yalanı değil, gerçeği göstermelidir.
Oysa bazen sanatçı da kendi içindeki “nefsin sanatını” yapar.
Gösteriş için, para için, alkış için…
İşte o zaman susar sanat.
Çünkü kalpten çıkmayan hiçbir ses, kalbe varmaz.
Sanatın Sessizliğini Kim Duyar?
Sanat sustuğunda, bunu ilk duyanlar mazlumlar olur.
Çünkü sanat sessizlerin sesidir, onların sesi olmalıdır.
Söyleyemediklerini söyleyen, göremediklerini gösteren…
“Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”
Bu yalnızca toplumsal bir çağrı değil; sanatın da örgütlenmenin de misyonudur.
Sanat birleştirmiyorsa, yüzleştirmiyorsa, derinleştirmiyorsa; süs olmaktan öteye geçemez.
Ve sanat süs olursa, toplum da susar.
Ve Şimdi… Bir Çağrı
Eğer sanat gerçekten yeniden konuşacaksa, önce şu üç şeyi anımsamalı:
Halktan kopmamalı. Çünkü sanat, kalabalıkların değil; kalplerin aynasıdır.
Hakikatten korkmamalı. Çünkü gerçek, bazen alkıştan kıymetlidir.
Hizmetten uzaklaşmamalı. Çünkü sanat, sadece bir anlatım değil; bir sorumluluktur.
Ve biz sanatseverler…
Seyirci olmakla yetinmemeli, söz istemeliyiz.
Dekora değil, derine bakmalıyız.
Alkışla değil, farkındalıkla karşılamalıyız sanat eserlerini.
Çünkü sanat sustuğunda, yalnız sanatçılar değil; biz de susmuş oluruz.
Ve hakikatin sesi bir kez daha karanlığa gömülür.
O yüzden şimdi tam zamanı:
Güzel olanı alkışlamak değil, doğru olanı yaşatmak için sanatın yeniden konuşmasına izin ver!
Çünkü sanat sustuğunda, insan da eksilir.
Düşünce karanlığına ışık tutanlara selam olsun…
