Mutlu Hesapçı
Savaş Halinde Dünya; Ah Yalan Dünya!
Üzülecek çok sebep var, tutunacak umut ise çok az. Bugüne şükür diyorum ama gerisi gelmiyor benim açımdan. Kişisel ve bencilce düşündüğümde mutluyum ama evrensel düşündüğün anda mutsuzluk çukurunda debeleniyorum. Tam bu düşünceler içindeyken bir arkadaşım aradı; “Çok mutsuzum, her gün yeni bir kötü haber ile uyanıyoruz ve ben neye üzüleceğimi şaşırıyorum” dedim. Onun cevabı ise; “Elbette üzüleceğiz ama kendini kahretme, şöyle düşün büyük büyük dedelerimiz dünya savaşları gördü, cephelerde savaştı, kıtlık yaşadı, inanılmaz acılar çektiler. Onların yanında bizim yaşadığımız ne ki…” Çok haklıydı, çok geçmişe gittiğimizde insanlık neler neler yaşamıştı ama ders almamıştık işte. Kafamı dağıtmak için izlediğim platformlardaki dizileri bıraktım ve yaşamadığım ama kitaplardan öğrendiğim geçmişi izlemeye karar verdim.
Netflix platformunda yayında olan ‘II. Dünya Savaşı: Ön Cepheden’ isimli 6 bölümlük belgeseli kanım donarak izledim. İnanılmaz etkileyici, çarpıcı ve sarsıcı bir belgesel. Görüntüler renklendirilmiş sanki savaşın içindeymişsiniz gibi bir gerçeklik hissediyorsunuz. II. Dünya Savaşı’nın tanıkları başlarından geçenleri ve duygularını aktarırken bir harita üzerinden dünyanın her yerinde patlak veren savaşı bilgilendirici bir şekilde detaylarıyla tekrar öğreniyor ve hatırlıyorsunuz. Bir belgesel bu kadar geniş kapsamlı ve mükemmel nasıl yapılır diyerek izledim ve biz bunu niye başaramıyoruz diye de hayıflanırken buldum kendimi. Başarılı belgeselin yönetmeni Rob Coldstream kocaman bir alkışı hak ediyor.
Dünya hala paylaşılamıyor
Belgeselde izlediğim bazı noktaları paylaşmak isterim sizlerle de ama mutlaka izlemenizi öneriyorum. Çünkü dünyada savaşlar bitmiyor sadece şekil değiştiriyor. İnsanlık o kadar çok savaş görmüş ki, bu savaşların içinde en uzun süreni II. Dünya Savaşı olmuş ve savaşın etkileri hiç bitmediği gibi üzerine yeni savaşlar çıkmaya devam ediyor maalesef. Çünkü dünya hala paylaşılamıyor.
İnsanları paramparça ederek kalplerini ve akciğerlerini yemişler
İzlerken aldığım bazı notlar şöyle; Stalingrad kuşatması sırasında soğuk ve açlık öyle acımasız ki bir süre sonra ölen insanları paramparça ederek kalplerini ve akciğerlerini yemişler, İngiliz askerleri İtalya sokaklarında yuhalanırken ve açlıktan ölmek üzereyken küçük bir kız çocuğu elindeki şeftaliyi çaktırmadan askere veriyor, askerin o an yaşadığı duygusu ve anlatımı çok etkileyici. Rusya, kadınlardan birlik kuruyor ve bütün kadınlar savaşa katılarak asker oluyor. Almanlar, Yahudi kadınları bir fabrikaya kilitliyor, fabrikaya bir bomba yerleştiriyorlar ama yağmur yağınca bomba bozuluyor, çalışmıyor böylece toplu bir ölüm faciasından son anda kurtulunmuş oluyor. Amerikalı bir asker, tüm ailesini kaybeden Yahudi bir kızdan çok etkileniyor “Benimle evlenip Amerika’ya gelir misin?” diyor ve o kızın hayatı kurtuluyor. Evli ve mutlu yaşamayı başarıyorlar.
6 yıl süren savaşta 60 milyondan fazla ölü var
Bir askerin öldürmek üzerine kurduğu cümleler tüyler ürpertici; “Düşmanı öldürünce kendinizi iyi hissediyorsunuz.” Hiroşima’da olanlar ise sadece o gün değil diğer yıllarda gelecek nesli bile öldürüyor. İlk zamanlarda kültürel ve dini anıtların bombalanması yasağı var ama bu yasak da İtalya’da bir manastırda deliniyor. Üstelik boş yere bombalanıyor çünkü tuzak kurulmuş.
6 yıl süren savaşta 60 milyondan fazla ölü var. Savaştan sağ çıkanlar ise yara izlerini sonsuza kadar taşıdılar. Bu savaşlardan ders almak ise arkadan gelen bizlere düşüyor ama ders almak konusunda sınıfta kaldık. Yıl 2025 ve dünyada savaşlar, zulümler bitmiyor. Tarihte kendilerine yapılanları unutanlar, o acıların en beterini şimdi başkalarına yapıyor. Oysa hep aklıma gelen şu durum var; insan doğduğu toprağı, ırkını, ailesini, cinsiyetini seçemezken kendini nasıl seçilmiş ve özel görür! Her savaşın ardından tertemiz, saf, masum çocuklar ölüyor ki bu dayanılır bir acı değil gerçekten.
“İnsanoğlu soylu, merhametli ve iyi ol”
İnsanoğlu soylu, merhametli ve iyi ol diyerek Goethe’ye atıfta bulunarak bitiyor belgesel. Ben de Goethe’nin şiirinden bir paragrafla yazımı bitirerek Neşet Ertaş’a bağlamak isterim;
“Soylu gerek kişi
Sevmeli yardımı.
Bütün var olan
Yaratıklardan
Bizi ayıran
Yalnız bu çünkü...”
“Ah yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada”