Yağız Kutay
Söylem dezenflasyonu
Eylül ayı toplantısında Merkez Bankası, politika faizini 300 baz puan indirerek yüzde 40,5’e çekti. Bu kararın gerekçesinde “enflasyonun ana eğiliminin yavaşladığı”, “talep koşullarının dezenflasyonist düzeyde olduğu” gibi ifadeler vardı. Ancak aynı metinde kritik bir satır daha yer aldı:
“Enflasyon görünümünün ara hedeflerden belirgin bir biçimde ayrışması durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.”
Bloomberg HT eylül anketinde medyan enflasyon beklentisi %2,5’ti; gerçekleşme %3,23 geldi. Yalnızca beklentilerin değil, TCMB’nin “dezenflasyonist talep koşulları” söyleminin de duvara çarptığı bir tablo oluştu. Enflasyon beklentilerin üzerinde seyrediyorsa, “sıkı duruş” devam eder, gevşeme değil. TCMB’nin kendi ‘Sektörel Enflasyon Beklentileri’ raporunda bile durum aynı. Şirin görünmek için beklentiyi düşük tutan reel sektör %36 derken, cebindeki ateşi hisseden hanehalkı %54 diyor; bu tabloda faiz indirmek ‘ihtiyat’ değil, metinle gerçek arasında makas açmaktır.
“Gerekirse artırırız” cümlesi, her merkez bankasının metninde yer alabilir; ancak Türkiye’de bu ifade genellikle kamuya güven vermek için konur, uygulanmak için değil. Üstelik metinde açıkça yazılmasına rağmen…
Nitekim, bu güven cümlesinin raf ömrü bir ay sürdü.
Beklentilerin üzerinde gelen enflasyona rağmen ekim ayında politika faizi bir kez daha 100 baz puan indirildi. Üstelik bu kez gerekçe metninde açıkça şu cümle yer aldı:
“Enflasyonun ana eğilimi eylül ayında yükselmiştir.”
Yani Banka, enflasyon eğiliminin yükseldiğini kabul ettiği bir ayda faiz indirdi.
Eylül metni “riskler devam ediyor ama kontrol bizde” diyor. Ekimde “riskler arttı ama gevşiyoruz” açıklamasını yapıyor.
Bu, ekonomi yönetiminin dezenflasyon söylemini sürdürürken, fiilen “söylem dezenflasyonu” yaşadığını gösteriyor.
Sıkı söylem, gevşek politika ayrışması bir tek enflasyon beklentilerini değil, kurumdaki profesyonellerin kredibilitesini de aşındırır.
Çünkü para politikasında beklentiler, faizden daha güçlüdür.
Eğer piyasa, “TCMB veriye değil, gündeme bakıyor” kanaatine ulaşırsa, faiz indiriminin kısa vadeli rahatlama dışında bir etkisi kalmaz.
Eylül karar metninde “enflasyon ara hedeflerden ayrışırsa sıkılaşırız” deniyordu.
Bir ay sonra enflasyon ayrışmasına rağmen sıkılaşmak yerine gevşeme geldi.
Banka, piyasaya “hangi veriyle ne yapacağını” anlatamaz hale gelir.
Merkez’in söylemleri, Orta Vadeli Program (OVP) hep enflasyon merkezliydi.
Dolayısıyla bu tablo kısa vadeli bir hatadan ziyade orta vadeli hedeflerin içinin boşalması anlamına gelir. Zira %5 enflasyon hedefi, metinde her ay tekrar edilse de, “ara hedeflere tepkisiz” bir Banka için kâğıt üzerinde kalır.
Kredi kanalları, kur geçişkenliği ve fiyatlama davranışları zaten kırılganken, bu tür “ters yönlü” kararlar piyasanın sezgilerini dumura uğratır.
Bir ay arayla aynı kurul, aynı üyelerle, aynı hedefe giderken ters yöne sapmış durumda.
Bundan sonra piyasa TCMB’nin ne dediğine değil, neyi görmezden geldiğine bakacaktır; görünmez hâle gelen enflasyon değil, enflasyonla mücadele iradesidir.