Yağız Kutay
Etiket dansı başladı
Asgari ücret açıklandığı an, henüz işçinin cebine tek bir kuruş girmeden market raflarındaki etiketlerin nasıl "hareketlendiğini" izliyoruz. Bu durum, sadece basit bir "maliyet artışı" açıklamasıyla geçiştirilemeyecek kadar derin ve yapısal bir sorun.
Burada maliyet üzerinden oluşan bir baskı sonucu fiyat artmıyor, piyasa gücü konuşuyor.
Mahfi Eğilmez üstad evdeki eski dergileri karıştırırken 2017 Mart ayına ait bir market broşürü bulmuş. Bugünün fiyatlarıyla kıyasladığında ortaya çıkan tablo, enflasyonun neden sadece "rakamlardan" ibaret olmadığını gösteriyor.
Bütün listeye bakıp boğulmaya gerek yok; şu birkaç sansasyonel artışa odaklanın:
- Yoğurt (1 Kg): 2017'de 2,30 TL iken bugün 92,00 TL. Artış: %3.900!
- Domates Salçası: 7,00 TL'den 248,75 TL'ye. Artış: %3.454!
- Ayçiçek Yağı (1 Litre): 5,59 TL'den 179,90 TL'ye. Artış: %3.118!
Sekiz yılda bir ürünün fiyatı nasıl 40 katına çıkar? Bu ne asgari ücretle ne de dolar kuruyla açıklanabilir. Bu, gıda perakendesini elinde tutan 3-5 dev şirketin fiyatlama davranışındaki bozulmanın ta kendisidir.
ENFLASYONUN "KARA KUTUSU"
Türkiye'de gıda perakendesi artık serbest piyasa kurallarının işlediği bir alan olmaktan çıktı. Pazar, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen yapıların kontrolünde. Bu yapıyı anlamadan gıda enflasyonu anlamak imkansızdır.
Bu oligopolcü yapının çalışma prensibi çok nettir:
- Fiyat Liderliği: İçlerinden biri etiketi değiştirdiğinde, diğerleri "rekabet" etmek yerine "uyum" sağlar. Rekabet fiyat düşürmek için değil, kâr marjını korumak için yapılır.
- Maliyet Bahaneli Fiyatlama: Asgari ücret artışı, bu şirketler için bir maliyet kalemi olmaktan ziyade, "etiket değiştirmek için meşru bir zemin" olarak kullanılır.
- Küçük Esnafın Tasfiyesi: Bakkalın ve yerel marketin yok edildiği bu sistemde, vatandaş "alternatifsiz" bırakılarak bu devlerin fiyatlama iştahına mahkûm edilir.
TARLADAN RAFA
Mesele sadece raftaki etiket değil. Bu dev yapılar artık tedarik zincirinin tamamına hükmediyor. Çiftçinin 5 liraya sattığı ürünün rafta 50 lira olmasının sebebi sadece nakliye değildir.
- Dikey Bütünleşme: Bu dev marketler artık sadece perakendeci değil; kendi salça fabrikaları, süt tesisleri ve devasa lojistik ağları var. "Aracıyı çıkardık" diyorlar ama aracı kârını da kendi bünyelerine katarak fiyatı belirleme güçlerini üretim aşamasına kadar yayıyorlar.
- Stokçuluk 2.0: Eski usul depoculuk bitti. Şimdi lojistik veri analitiğiyle hangi ürünün ne zaman piyasaya sürüleceği hesaplanıyor. Piyasada ürün bolken bile raf fiyatını aşağı çekmeyerek, kontrollü bir arzla fiyatı her zaman "tepe noktada" tutuyorlar.
Enflasyonla mücadele sadece faiz artırarak olmaz. Esasında enflasyonun bu denli yükselmesine erken müdahaele edilseydi bahsettiğim oligopol yapılar gıda fiyatları üzerinde etkili olamayacaktı. Her konu gibi bu işin başı da enflasyon.
Eğer piyasada fiyat belirleme gücü (pricing power) sadece birkaç şirketin elindeyse para politikası duvara toslar. Enflasyonun asıl kaynağı tarladaki domates değil, o domatesin rafa gidiş biletini kesenlerin iştahıdır.
Eğilmez’in paylaştığı o %1.884’lük genel sepet artışı, bir ekonomik başarısızlığın değil, bilinçli bir piyasa kurgusunun sonucudur. Vatandaşın cebinden çıkan her fazla kuruş, bu oligopolcü yapının bilançolarına "rekor kâr" olarak yazılıyor.
Gıda perakendesindeki bu yapı kırılmadıkça, asgari ücret ne kadar artarsa artsın; o artış tarladan rafa gelene kadar bu dev yapıların "çarkları arasında" eriyip gidecektir. Cevap maliyet tablolarında değil, piyasayı parselleyenlerin insafına bırakılmış bu çarpık düzende gizli.