“Komisyon”

“Bütün kötülüklerin anası” sıfatını her gün daha fazla hak eden “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen bugünkü rejimde, TBMM, yürütmeye karşı denge-denetim organı olmaktan çıktı.

Duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan Meclis, iktidar blokunun çoğunluk gücüyle, muhalefetin “konu mankeni”ne dönüştüğü bir “onay makamı” niteliğine büründü.

İktidarın elindeki sayısal üstünlük kuvvetler ayrılığını kâğıt üzerinde bırakırken, Meclis’in demokratik fonksiyonu ciddi biçimde aşındırıldı.

Böyle bir ortamda ilk toplantısını bugün yapacak “Komisyon”un işlevinin ne olacağına ilişkin belirsizlikler ve muhalefet partileri açısından barındırması olası tuzaklar nedeniyle toplumun azımsanmayacak bir bölümü konuya şüpheyle yaklaşıyor.

Komisyonun çalışmalarının sonunda bir rapor yazması ve bunu Meclis Başkanlığına sunması bekleniyor. Bu raporun, iktidar blokunun sayısal üstünlüğü nedeniyle hükümet çizgisini onaylayan bir metin olacağını düşünenler çok.

15 Temmuz Komisyonu, Soma Komisyonu gibi örnekler de araştırma komisyonlarının çoğunluğun kontrolünde bir meşruiyet sağlama aracı hâline dönüşebildiğini gösteriyor.

CHP öteden beri Kürt sorununun çözüm yerinin TBMM olduğunu savundu. Kurulmuş olan komisyon Kürt sorununun çözüm yollarını araştıracak ve çözüm yolları geliştirecek bir komisyon olacaksa, CHP’nin bunun dışında kalması bugüne kadarki söylemiyle bağdaşmaz.

CHP’nin Anayasa’nın ilk dört maddesi gibi bilinen kırmızı çizgilerinden taviz vereceği yönündeki iddiaları ve “Atatürk’ün partisi Sevr Komisyonu’na katılıyor” gibi hezeyanları üzerinde durmaya değer görmüyorum.

Kürt sorunu temelde bir demokrasi sorunu olduğuna göre, Kürt sorununa çözüm yollarını araştırmak için kurulmuş bir komisyonun ana gündemi demokrasi olmalıdır. “Hele Kürt sorununu çözelim de demokrasiye sonra bakarız” yaklaşımını kabul etmek mümkün değildir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ifade ettiği gibi, İstanbul’da otokrasi varken Diyarbakır’a demokrasi getirme iddiası inandırıcı olamaz.

CHP, gündeminin baş köşesinde demokrasi olacak böyle bir komisyonun çalışmalarına ve başarısına katkıda bulunabilecek zengin bir birikime sahiptir.

Yapılması gereken komisyonun çalışma yöntem ve ilkelerinin saptanması aşamasında etkili olmaktır.

Bu çerçevede CHP’nin öncelikle üzerinde durması ve ilk günden yazılı güvenceye bağlaması gereken üç ana başlık, karar almada nitelikli çoğunluk, gündem hâkimiyeti ve çalışmaların şeffaflığıdır.

TBMM Başkanı CHP’nin nitelikli çoğunluk koşulunun kabul edildiğini bildirmiştir. Ancak, bu nitelikli çoğunluğun 3/5 değil, 2/3 olmasında ısrar etmek gerekir. 3/5 çoğunluk durumunda, 51 tam sayıya göre hesaplandığında dahi 31 üyeyle karar alınabilecektir.

DEM Partinin her oylamada mutlaka iktidar blokuyla birlikte hareket edeceğini varsaymak doğru olmaz. Yine de Cumhurbaşkanının “Biz bu yolu birlikte yürümeye karar verdik” dediği üç partinin (Akape, MHP, DEM) 29 oya sahip olduğunu, bunlara Hüda-Par ve DSP’nin birer oyu eklendiğinde karar almaya yeterli 31 oyluk bir blok teşkil edeceğini öngörmek gerekir.

2/3 çoğunlukta ise kararlar ancak 34 oyla alınabilecek, 31’lik bloka ek olarak 3 muhalefet oyu gerekecek, böylelikle komisyon bir “hükümet mühürü” olmaktan kurtulacaktır.

CHP’nin üzerinde durması gereken ikinci koşul gündemin tespitine ilişkindir. Komisyonun, silah bırakan PKK’lıların hukuki durumlarının düzenlenmesinin ötesinde, Kürt sorununu bütün yönleriyle ele alarak, çözümle ilgili temel ilkeler üzerinde bir anlaşma sağlamayı amaçlayan gerçek bir araştırma komisyonu kimliği taşıması gerekir.

Komisyon Akape’li başkanın dayatacağı bir gündemle toplanacak ve muhalefetin o gündeme ek yapma talepleri reddedilecekse bir “meşruiyet makinesi” olmaktan öteye gidemez.

Türkiye’nin birinci partisi CHP, komisyonun esas gündeminin demokrasi olduğu bilincinden hareketle, her toplantı başında buna uygun alternatif gündem önerileri sunmalı, reddedilmesi halinde de bunu halka açıklamalı, gerekiyorsa komisyondan çekilmelidir.

Diğer bir koşul da çalışmaların şeffaf olmasıdır. Toplantı tutanaklarının yayınlanması, toplantıların medyaya açık yapılması gibi şeffaflık şartlarından ödün verilmemelidir. Toplantılar halkın sivil toplum kuruluşları aracılığıyla katılımına açık olmalı, emekli güvenlik-yargı mensupları, insan hakları örgütleri, bölge STK’ları dinlenmeli, komisyonun temel alacağı veriler farklı kaynaklara dayanmalıdır.

Gizli oturumlar kural değil, istisna olmalıdır.

Özetle, Komisyon, nitelikli çoğunluk, demokrasiyi önceleyen gündem ve tam şeffaflık ilkelerini hayata geçirebildiği ölçüde, Türkiye’nin kalıcı barış ve gerçek demokrasi yolculuğunda anlamlı bir kilometre taşı olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi