
Mehmet Şandır
Terörsüz Türkiye Hayali
BENCE; hayali bile güzel...
Zamanın kavşak noktasındayız; hüküm cümlesi kurmak için erken olabilir ancak çok ince işçilikle hazırlandığı her geçen gün daha çok anlaşılan “çözülme” sürecinin aslında “Cumhuriyeti dönüştürmek için yapılan bir cerrahi operasyon” olduğu yönünde duyulan kaygı ve tereddütler artmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde Türk Milletinin verdiği milli mücadele ile kurulan; Lozan Barış Antlaşması ile uluslararası düzlemde 1924 Anayasası ile de milli düzeyde “kurucu hukuk” kazanan Cumhuriyeti, yeni yüzyılın başlangıcında (veya ikinci yüzyılının başlangıcında) yeniden tanzim etmek isteyen bir “üst akıl” dayatması ile karşı karşıya olduğumuz yönünde kaygılar ve itirazlar da artmaktadır.
DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu, PKK’nın 5 Mayıs tarihinde kongresini topladığını ve kendini feshettiğini “Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır” diyerek bir resmi açıklama ile duyurdu.
Neyin sonu neyin başlangıcı?
Çok su götürür; çok tartışmalı...
Yoksa, sonun başlangıcı mı?
Kafamızı kuma sokmadan, gerçekleri ıskalamadan, yaşanmışlıkları yok saymadan, kelimelerin, sloganların, kulağa hoş gelen cümlelerin arkasına saklanan niyetlerin farkında olarak açık açık tartışılması gerekir. Körler sağırlar diyaloğu ile tarih tanzim edilemez.
Zamanın kavşak noktasındayız; gireceğimiz yol bizi nereye götürecek?
Gelecek yüzyılları ve nesilleri derinden ilgilendirecek bir kararın öncesinde çok iyi düşünmemiz gerekmektedir. 1856 Paris 1878 Berlin ve 1923 Lozan barış konferanslarında olduğu gibi yine bir İngiliz aklı/oyunu ile muhatap gibiyiz. Paris’te devletin kurucu hukuku değiştirilmiş, Berlin’de Kıbrıs’ı Lozan’da Kerkük ve Musul’u kaybetmiştik.
Korkarım ki yine canımızdan bir parça koparacaklar; savaş alanında kazandıklarımızı masada kaybedeceğiz. Adına da “barış” diyecekler, “iki yüzyıllık bagajdan kurtulmak” veya “anaların gözyaşı dursun” gibi güzellemeler yaparak milletimize zehir yutturacaklar!
PKK, kendini feshettiğini dün açıkladı ancak açıklama metni çok sorunlu. Suçlama ve bir meydan okuma havasında, pişmanlık ve özür yok...
CEVAPSIZ SORULAR
PKK’yı kuran güçler, destekleyenler, bölgemizle ilgili emellerinden vaz mı geçtiler? Sevr haritaları dosyalardan çıkarıldı mı? Büyük Ortadoğu Projesi artık yok mu?
2015’de yaşadığımız “hendek savaşlarını” ve FETÖ ihanetini yok mu sayalım?
Kandil dağındaki PKK’nın bu kararına ABD tarafından eğitilmiş ve donatılmış 60-100 bin askerinin olduğu ve halen Suriye Arap Cumhuriyeti’ne ortak olduğunu iddia eden Suriye’nin kuzeyindeki PKK’nın uyup uymayacağını henüz bilmiyoruz. KCK, PYD, YPG, SDG ne olacak?
Finans, basın ve örgüt yapısı ile küçümsenmeyecek büyüklükte olduğu bilinen ve Avrupa devletleri tarafından korunan Avrupa’daki PKK’nın bu karara uyacağından nasıl emin olacağız? Çeşitli adlar altında kurdukları örgütlerini feshedecekler mi? Sürgündeki Kürt Parlamentosu iptal edilecek mi?
Kontrol ettikleri uyuşturucu trafiğini nasıl tasfiye edecekler?
Abdullah Öcalan tarafından “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi” olarak tanımlanan PKK’nın tanımladığı Kürt Sorunu ne, çözümü ne? Ortak ve eşit yaşam, demokratik toplum, özgür siyaset, demokratik siyaset ve barış derken ne kast ediliyor?
Özellikle barış; savaşta mıyız, kimle barış yapacağız, PKK’yla mı kendini Kürt olarak tanımlayan vatandaşlarımızla mı? Kürt soylu komşularımızla bir sorunumuz mu var?
Bu sorular ve daha binlercesi cevap beklerken biz iki gerçeği öncelikle ifade etmeliyiz;
Bir, geri dönüştürülmez bir noktaya ulaşan Kürt kimliği; bu kimlikle “birlikte yaşamak” zorunluluğu ve bu kimliğin “devlet ve toplumla bütünleşme” talebi,
İki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu hukuku ve kurucu kahramanların tanımladığı değiştirilemez vasıflarının müktesebi,
“Vakit Tamamdır - Söz Konusu Vatandır", “ne müzakere ne de mütareke” yapmadan “Türkiye’de birleşmek ve Türk milleti kimliğinde kenetlenmek için elimi uzatıyorum, bu bir tebliğdir” diyerek başlatılan süreç, şu iki değiştirilemez gerçeğin ışığında yürütülmelidir;
Bir “Türkiye Cumhuriyeti devleti tektir. Milleti birdir, adı Türk Milleti’dir. Milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün dayandığı temeller tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek dil ülküsüdür.”
İki, Abdullah Öcalan’ın “tarihi sorumluluk alıyorum” diyerek yaptığı “ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” “devlet ve toplumla bütünleşmeliyiz” (bence tarihi) belirleme...
Gerçekten tarihi bir süreçten geçiyoruz; Türkiye Yüzyılı kuruluyor!...