Yaşar Seyman
Yeni yıl değil, yeni bir bakış
Her şeyin bu kadar hızla aşındığı, sözcüklerin bile yorgun düştüğü bir zaman dilimindeyiz. Çürümüşlük yalnızca kurumlarda değil; gündelik dilde, bakışlarda, sessizliklerde de kendini ele veriyor. İnsan, bazen yalnızca yorulduğunu değil, tükenmeye yaklaştığını duyumsuyor.
Bence bu noktada sanat devreye giriyor. Çünkü sanat, çözüm sözü vermez; nefes verir. Bir şiir, bir şarkı, bir resim… Dünyayı kurtarmaz belki insanı kendine geri çağırır. Mücadeleyi sürdürmek için önce soluklanmak gerekir. Sanat, o soluklanma anıdır.
Mücadele dediğimiz şey yalnızca meydanlarda, sloganlarda olmaz. Bazen bir cümleyi doğru kurmak, bazen susmamak, bazen de inceliği ısrarla korumaktır. Çürümeye teslim olmamak, estetiği ve vicdanı savunmaktır. Sanat, bu direnişin en sessiz, en kalıcı biçimidir.
Bugün, yorgunluğun normalleştirildiği bir çağda yaşıyoruz. Tükenmişlik kişisel bir zayıflık gibi sunuluyor. Oysa bu yorgunluk, bireysel değil; toplumsal. Ve yine çözümü de bireysel değil, dayanışmada, ortak üretimde, birlikte düşünmekte, birlikte mücadele etmekte...
2026’ya girerken belki de en çok şuna gereksinimimiz var: Toprağa bir tohum bırakır gibi umudu bırakmaya. Sonucunu hemen görmesek de… Sanatla, sözle, emekle… Mücadele etmekten vazgeçmeden ama kendimizi de unutmadan.
Çünkü insan, soluklanabildiği sürece direnir.
Ve sanat, tam da bu yüzden hâlâ yaşamsaldır.
Çürümüşlüğe Karşı Soluklanmak sanatla olasıdır.
İçinden geçtiğimiz zaman, yalnızca zor değil; yıpratıcı. Çürümüşlük dediğimiz şey artık tek bir alana ait değil. Siyasette, ekonomide, eğitimde, dilde, hatta gündelik ilişkilerde bile kendini gösteriyor. İnsan bazen öfkeyle değil, yorgunlukla teslim oluyor. Asıl tehlike de burada başlıyor.
Tükenmişlik, bireysel bir ruh hali gibi anlatılıyor. Oysa bu kadar yaygın bir yorgunluk, kişisel olamaz. Sürekli savunma hâlinde olmak, her gün yeni bir son dakika ile adaletsizliğe uyanmak, hakikatin hızla değersizleştiğini görmek… Bunlar insanı yalnızca öfkelendirmez; içten içe tüketir.
Tam da bu noktada sanatla karşılaşıyoruz. Sanat, bir kaçış değildir. Aksine, gerçeğe dayanmanın bir yoludur. Bir şiirin içine sığınmak, bir romanın satırlarında oyalanmak, bir şarkıda kendini bulmak; bunlar mücadeleden vazgeçmek değil, ona güç toplamaktır. Çünkü mücadele, nefes almadan sürdürülemez.
Bugün her şey hızla tüketilirken sanat, yavaşlamayı önerir. Bakmayı, düşünmeyi, duyumsamayı… Çürümüşlüğün en çok korktuğu şey de budur zaten: Derinlik. Sanat, yüzeyselliğe karşı sessiz bir itirazdır. Estetik bir direniştir.
Mücadele dediğimiz şey ise yalnızca yüksek sesle konuşmak değildir. Bazen inceliği korumaktır. Bazen dili kirletmemek, adaleti bir alışkanlık hâline getirmektir. Bazen de “normal” denilene razı gelmemektir. Bu yönüyle sanat ve mücadele birbirine çok yakındır; ikisi de insanı insan kalmaya çağırır.
Bu çağda en çok unuttuğumuz şeylerden biri de dayanışmadır. Tükenmişlik bizi içimize kapatır; sanat ise yeniden yan yana getirir. Bir sergide, bir imza gününde, bir tiyatro salonunda… Aynı duyguda buluşan insanlar, yalnız olmadığını anımsar. Bu anımsama, başlı başına iyileştiricidir.
Çürümüşlük yayılabilir; ama insanın içindeki direnç de öyledir. Yeter ki soluklanmayı bilelim. Çünkü insan, nefes alabildiği sürece vazgeçmez.
Ve sanat, hâlâ bu nefesin en temiz hâlidir.
Bu kadar çürümüşlüğün içinde yumuşak kalmak değil, diri kalmak önemlidir. Alışmak, en büyük yenilgidir. İnsanın içindeki adalet duygusu köreldiğinde, estetik de vicdan da susar. O yüzden sanat bir süs değil, bir zorunluluktur; mücadele bir tercih değil, yaşamda kalma biçimidir.
Bizi tüketen şey yenilgi değil, kabulleniştir. Normal denilen her haksızlık, biraz daha insanı eksiltir. Ve insan eksildikçe şehirler büyür, binalar yükselir, ama yaşam çöker.
Bu yüzden nefes almak bile bir eylemdir artık. Yazmak, söylemek, üretmek, direnmek… Hepsi aynı çizgide buluşur. Ya çürümeye uyum sağlayacağız ya da ona karşı insan kalmanın bedelini ödeyeceğiz.
Başka bir yol yok!
Yeni bir yıla girerken diyorum ki:
Mücadele varsa imkânsız yoktur!
…
Yeni yıl; sözün inceldiği, vicdanın yükseldiği, umudun çoğaldığı bir zaman olsun…