Asgari Ücret: Bir Sayıdan Fazlası

AS GARİ, YETTİ GARİ!

Asgari ücret, kâğıt üzerinde bir rakamdır; ama mutfakta bir tenceredir, okul çantasında eksik bir defter, ay sonuna doğru kısık bir ışık ve sonunda tükenmişliktir. Her açıklandığında piyasalar konuşur, tablolar çizilir, oranlar hesaplanır. Oysa asgari ücret, ekonominin değil, yaşamın kalbinde atar.

Bu ücretle yaşayan milyonlar için örneğin yalnızca geçinmek değildir; insanca yaşayıp yaşayamamaktır. “Kiranın, faturanın, gıdanın arasında sıkışan bir yaşamın nefes alacak alanı kalıyor mu”; asıl soru budur. Asgari ücret, çalışmanın karşılığı olmanın ötesinde, emeğe verilen değerin aynasıdır.

Bir ülkede asgari ücret konuşuluyorsa aslında adalet konuşuluyordur. Emek ile sermaye arasındaki denge, sosyal devletin vicdanı, geleceğe duyulan güven bu rakamın etrafında şekillenir. Çünkü bir çalışan yalnız kendisi için değil; çocuğu, ailesi, yarını için de çalışır.

Asgari ücretin yetmediği yerde borç büyür, umut küçülür. Yettiği yerde ise yalnız ekonomi değil, toplum da güçlenir. İnsanın alnının teriyle ayakta kalabildiği bir düzen, en sağlam büyüme modelidir.

Belki de bu yüzden asgari ücret tartışması, her yıl yeniden aynı soruya çıkar: Bir ülkede çalışmak, yoksulluktan kurtulmaya yetiyor mu?

Yetmiyor!

Milyonlarca işçinin, çalışanın, emeklinin açlık ve yoksulluk altındaki durumu içler acısı. Bir dokun bin ah işit!

Ülkemizde üç işçi üst kurulu var: Türk-İş, Hak–İş ve DİSK. Bu yıl işçi sendikalarından Türk-İş masaya oturmuyor. DİSK yollarda, Hak–İş ortada! Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı akıl almaz bir tutumla “İşçi sendikaları masada olmasa da olur” diyebiliyor. Bakan bu sözü Türk–İş ve Hak-İş konfederasyonlarını ziyareti sonunda söylüyor.

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay diyor ki: “Biz konu mankeni miyiz? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak ne oyun var ne sözün var! Biz kimsenin arka bahçesi olmayız! Patronların ve hükümetin elini tutan mı var? Masaya oturmuyoruz, aynı noktadayız!”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ise “Masada işçi kesiminin olmaması eksiklik değil” diyebiliyor. Ne yazık ki bu sözleri iki işçi konfederasyonlarını ziyaret sonrası söylüyor. Tam bir aklı tutulması ile çalışma barışını hançerliyor.

Sayın Bakan ülkelerdeki çalışma barışından haberiniz var mı? Siz neye dayanarak işçi temsilcileri masada olmasa da olur diyorsunuz! Yoksa William Shakespeare'in bile yazamayacağı bir tiyatro oyunu yazdınız da onu mu oynuyorsunuz?

Unutmamanız için buraya William Shakespeare'in bir sözünü bırakayım:

“Bazı yıkılışlar, daha parlak kalkışların teşvikçisidir!”

Asgari ücret, asgari geçim bu sözcükleri bile ağzına almaya insan utanır!

Milyonlar, takvim yapraklarının arasına sıkışmış bir rakamı günlerdir bekliyor. Asgari ücret sabahın köründe çalan alarm, akşam karanlığında eve taşınan yorgunluk, çocukların ve aile bireylerinin düşleri. Beklenen artış, bir sofraya konacak ekmeğin kalınlığı, bir annenin pazar filesindeki tereddüdü, bir babanın suskunluğu, bakanın bundan haberi var mı? Her açıklama geciktikçe, umut biraz daha inceliyor; geçim denilen o ağır sözcük, omuzlarda daha fazla hissediliyor.

Bu ülkede asgari ücret, emeğin en çıplak hâlidir. Alın terinin pazarlığı, insan onurunun sınavıdır. Milyonlar, lütuf değil adalet bekliyor; geçinmeyi değil, insanca yaşamayı. Çünkü ücret yalnızca cebe giren para değildir, geleceğe dair kurulan cümledir. Ve o cümle bugün, milyonların kalbinde aynı sözcükle başlıyor: umut.

Muğlalıların çok sevdiğim bir sözü var: “Yetti gari!”

Sanatçı Murat Başaran bu söze bir türkü yakmış yazımı onunla noktalamak istiyorum:

“El alem girmiş kanına

Aklını şaştın gittin sen

Belayı sardın başıma

Haddini aştın bittin sen

Ne yani yetti gari Allah

Haydi sana yallah

Yetti gari vallah

İlla ki görür Allah

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi